Koca Yusuf
Koca Yusuf Biyografisi
Bağımsızlık güreşin efsanevi isimlerinden
Koca Yusuf,1857 yılında Osmanlı Devleti vaktinde, bugünkü Bulgaristan sınırlarında yer alan Şumnu Kasabası’nın Karalar Köyü’nde doğmuştur. Belli Başlı adı Yusuf İsmail’dir. Babasının adı İsmail’dir. Babası ve dedesi Yusuf’un birincil güreş ustaları oldu. Çocukluğunda köyde danalarla boğuşmaya başladı, sonra kispeti ayağına geçirip güreşmeye koyuldu. Ünü önce Deliorman’ı, daha sonra Kırkpınar’ı kapladı. Türk güreşinin gelmiş geçmiş en büyük pehlivanı olarak ortaya çıktı. Avrupa ve Amerika’da yaptığı bütün güreşleri kazandı. 1898 yılında Amerika’dan dönerken bindiği vapurun batması sonucu öldü. Mezarı dahi yoktur.
188 cm. boyunda ve 138 kilo olan Koca Yusuf, güreş becerisi, gücü ve sporcu ahlakı ile “Koca” lakabını almıştır. Ona “Koca” lakabı Filozof Rıza Tevfik göre daha sonra verilmiştir.
Koca Yusuf dönemin ünlü pehlivanlarından Nasçıköylü Kel İsmail Pehlivan‘ın çırağı olarak fazla küçük yaşta güreşe başladı. Uzun süre Kırkpınar başpehlivanlığını elinde bulunduran Saçsız Aliço ile 1885 yılında güreşti.
Cümbür Cemaat er meydanlarının pek yaman kurdu Saçsız Aliço‘nun bu “tüysüz kızan”ı karşısına çıktığına pişman edeceğini umuyordu. Fakat Deliormanlı Yusuf, öylesine yaman bir güreş çıkarıyordu fakat, buna Saçsız Aliço da şaşırmış ve güreş alemindeki meşhur gaddarlığını dahi ortaya koymaktan çekinmemişti.
Ama saatler uzayıp gittiği halde Kel Aliço neticeyi lehine çeviremiyordu. Diğer Taraftan ilerlemiş bir yaşta yer alan meşhur pehlivanda yorgunluk alametleri baş göstermeye başlamış ve durumu tehlikeye düşmüştü. 26 yılın başpehlivanı Aliço’nun böyle bir pehlivana yenilerek güreş dünyasındaki tahtını kaybetmesine kimsenin içi razı gelmiyordu. Havanın kararmasını fırsat bilenler güreşi yarıda bıraktırmak istediğinde Aliço’nun gür sesi er meydanını kapladı:
– A be burası Kırkpınar’dır… Er meydanıdır buncağaz. Burada yenişene dek güreş tutulur. Zift fıçıları, çıralar ne güne duruyor? Tutuşturun oncağazları… Pişmiş güreş bırakılır mı hiç? Bu kızancağıza yenilmek kaderimde varsa bırakın yensin beni… Keza ben artık bu er meydanlarından çekileceğim. Aliço’yu yenmek talihini yeniden bu Yusufcağız nerede bulacak?
Aliço’nun bu sözleri Yusuf’u öylesine duygulandırmıştı fakat, gözyaşlarını tutamadı ve büyük ustanın eline sarılıp öptükten sonra titrek bir sesle ona adetâ yalvardı:
– Ustaların ustası, pehlivanların pehlivanı, koçyiğit ağam benim! Gel bırakalım şu güreşi. Sözlerinle yendin sen beni. Elimde ayağımda derman komadın. Bu söylediklerinden daha sonra ben seni tutamam gayri. İstersen sen tut beni, vur sırtımı yere…
Aliço da meydanı çevreleyen kalabalığı teşkil edenler gibi çok duygulanmıştı. Nerede ise ağlayacaktı. Deliormanlı Yusuf’un alnına sıcak bir bûse kondurdu:
– Bu meydan bundan daha sonra senindir bundan böyle. Senin gibi bir pehlivan ortaya çıktıktan sonradan gözüm arkada kalmadan ayrılacağım buralardan. Ödül de, başpehlivanlık da senindir. İkisine de güle güle sahip ol. İkisi de sana helal olsun oğul, dedi.
Ve o günden sonradan Türk güreşinde Koca Yusuf’un devri başladı. Bu tarihten itibaren Yusuf Türkiye’nin başpehlivanıdır. Karşısına çıkan hiçbir pehlivan kendisinden bu unvanı almaya muvaffak olamamıştır. Devrin ünlü pehlivanları; Adalı Halil, Kara Ahmet, Katrancı, Karagöz Ali, Memiş, Filiz Nurullah, Kurtdereli Mehmet ve Hergeleci İbrahim, Koca Yusuf‘la kapışmışlar, hepsi de Yusuf un kendilerinden üstün pehlivan olduğunu kabul etmişlerdir.
Adalı Halil‘i iki defa birbirini izleyen yendi. Sultan Abdülaziz, Sultan V. Murat ve Sultan Abdülhamit II döneminde o kadar fazla güreş yaptı. Er meydanlarında kasırgalar yaratıp rakip tanımayan bir baskı olarak ortaya çıkan ve yalnız cüssesinden ötürü yok, güreş değerinden ötürü de “Koca” sıfatını bölge büyük Türk pehlivanı yenecek rakip bırakmadı. Bunu fırsat haberdar olan uyanık organizatörler onu Avrupa’ya götürdüler.
Gelmiş geçmiş en ünlü pehlivanlarımızdan olan Koca Yusuf, ulemâların “darül harp”te güreş tutmanın ve müslümanların maddeten de enerjik olduklarını isbat etmenin de bir cihad olduğu yolunda beyanları üstüne, parayı pulu aklına getirmeden, sadece “keferelerin sırtını yere vurmak” ve Müslümanların maddî kuvvet bakımından da üstün olduklarını ispatlamak için Avrupa’ya gitmeğe razı olur.
1894‘de Avrupa’ya gitti ve Paris‘te minder güreşinin kurallarını öğrendi. Yusuf, antremanda bile olsa içerisinde yenişme olmayan güreşi kabul etmemekte, karşısındaki rakibini miktar tutmaz yere sermektedir. Yusuf peşpeşe yaptığı güreşlerde rakiplerini bir dakika bile beklemeden tuş yapmaktadır. Fransa’nın ünlü güreşçileri, Fenelon, Furnier, Dumont, Pol Pons, Sabes ve Feliks Bernard’ı Fransızları hayrette düşürecek kadar kısa zamanda yener. Örneğin Dünya şampiyonu diye tanınan Sabes’i dört saniyede tuş eder.
Yusuf’un rakiplerinyirciler güreşlerin uzatılmasını istemektedirler. Yusuf ise böyle bir teklifi kuvvetle reddetmektedir. Menejerleri Yusuf’tan yavaş güreşmesini rica ederler. Yusuf bu teklifi kabul eder. Lakin Yusuf rakipleriyle bir-iki dakika oynadıktan daha sonra kâfi bulmakta ve sırtlarını yere vurmaktadır. Biçare kalan organizatörler Yusuf’un karşısına peş peşe iki güreşçi çıkarırlar ve iki güreşçinin yirmi dakika dayanması halinde büyük para vadederler. Ne var ancak Yusuf kendisiyle peş peşe güreşen Gambier ve Raul gibi ünlü güreşçileri de yirmi dakika dolmadan tuş yapıverir.
Yusuf, karşısına çıkan mağrur Rum Pierri ve İngiliz Tom Cannon’u da kısa zamanda tuş eder.
Avrupalı organizatörler, bu müthiş pehlivanı ancak bir Müslüman pehlivanının yenebileceğine kanaat getirerek Türkiye’den Hergeleci İbrahim’i getirirler. Fransa’da karşısında karşıya gelen Koca Yusuf ile Hergeleci Avrupalıları hayrette bırakan muhteşem bir güreş sergilerler. Anlaşmalarına tarafından güreş Türkiye’deki gibi bağımsızlık ve kıran kırana olacaktır.
Güreş çabucak devam ederken Yusuf, Hergeleci’ye boyunduruk takar, Hergelecinin burnundan kan akmağa başlar. Telaşlanan hakemler güreşi durdurup Hergeleci’ye bir şikayeti olup olmadığını sorarlar. Hayran Eden Hergeleci burnundan aralıksız akıcı kana aldırış etmeksizin; “Niçin belki? İşte pekâlâ güreşip duruyoruz.” der.
Oynaş güreşe alışkın Avrupalıların baş döndürücü bakışları arasında bir nara savuran Koca Yusuf bu kere Hergeleciyi Kurt kapanına alır. Hergeleci’nin boğulduğunu zanneden seyirciler telaşlanırlar, kadınlar bağrışmaya, ağlaşmaya başlar. Jüri heyeti ayrılmalarını ister. Yusuf aldırış etmez. Birkaç kişi Yusuf’u çeker yine de ayıramazlar. Bu kere sopalarla, bastonlarla Yusuf’un sırtına, kafasına vurmağa başlarlar. Neticede ayrılan pehlivanlar berabere ilan edilir. Her iki pehlivanımız da neticeden hoşnut değildir. Yusuf;
“Ne güzel güreşiyorduk” derken Hergeleci;
“Bizde erkek güleşir, kadın ağlar; lakin asla güreşi bırakın demez.” ifadeleriyle kırgınlığını ortaya koymaktadır.
3 sene kaldığı Fransa’da karşısına çıkacak karşı taraf bulamayan Yusuf sıkılmağa başlar. Onu azami organizatörlerin davranışları üzmektedir. Yusuf’un paraya pula metelik vermediğini bilen organizatörler onun sırtından büyük servetler elde ederken Yusuf’a çok eksik pay vermektedirler. Yusuf buna da aldırış etmez. Fakat inancına göz dikilmesi Yusuf’u çileden çıkarır.
Güreşirken tesettüre riayet eden ve diz kapaklarını örten şortla güreş tutan Yusuf hususi hayatında da dinî inançlarına son derece bağlıdır. Namazlarını uyumlu olarak kılmaktadır. Yemeklerinin piştiği kaplarda daha önce domuz yağı ve etiyle yemek yemek pişmiş olması ihtimalini göz önünde bulunduran Yusuf önceden bu kapları tamamen yıkatmakta ve yemeklerin pişmesine bana kalırsa nezaret etmektedir.
Avrupa’da büyük ün kazanınca 1897 yılında Amerika Birleşmiş Devletleri’nden misafir etme aldı ve oraya gitti. Bu ülkede yaptığı 33 karşılaşmada yendiği sporcular aralarında George Bothner, Ewan Lewis, Dan McLeod, Tom Jenkins vardır. Şikago’da bir karşılaşmada dünya şampiyonu Evan Lewis’i tekrar tekrar iki kez yendikten sonra yurda dönmeye karar verdi. Yaptığı güreşlerde yenilmemesi ve heybeti dolayısıyla ABD’de kendisine The Terrible Turk (Korkunç Türk) unvanı verilmiştir.
Yusuf’un karşısına çıkacak pehlivan bulamayan organizatörler nihayet akıllarınca bir çare bulurlar. Yusuf’un karşısına peş peşe beş pehlivan çıkacaktır. Ne var oysa, Yusuf birincisinin sırtını yere serince öteki dört pehlivan, mindere çıkmaktan vazgeçerek organizatörleri düş kırıklığına uğratırlar.
Bir diğer tedavi olarak Yusuf’a beş dakika dayanana yüz dolar vaadedilir. Bu da sonuç vermez. Çünkü hiçbir pehlivan Yusuf’un karşı beş dakika dayanamamaktadır.
Yusuf kendisine meydan okuyan, “Amerikan şampiyonu” unvanlı Robert’le güreşir. Fakat iki dakika boyunca Yusuf’un eline geçmemek için sürekli kaçan Robert yakalanacağını anlayınca minderden altında atlar. Fazla kızan Yusuf salonda yer alan on bin kişiyi kendisiyle güreşe ağırlama eder. Müteakip güreşinde Yusuf Robert’i biçare ederek yener.
Yusuf’un Amerika’daki meşhur güreşlerinden birisi de John F.Mc.Cormick ile yaptığı güreştir. Anlaşmaya göre, Yusuf, 1 saat içinde Mc. Cormick’e karşı üç tuş yapmazsa, yenik sayılacaktı. Yusuf, “Bir saat içinde on tuş yapmaya da razıyım, yeter ama rakibimin minderden kaçmasını önleyin” dedi. Yapılan anlaşmayla, bilerek minder dışına çıkanın yenik sayılacağı kabul edildi. Ve Yusuf, 7 dakika içinde üç tuşu yaptı.
1898’de Amerika’da fırtına gibi esen Yusuf Amerika turuna çıkar ve her gittiği yerde rakiplerini biçare eder. Süre olur 41 derece ateşle güreşir.
Yusuf kendisine meydan okuyan ve esip savuran Rum Yorgi Heraklides’i acınacak halde eder. Rumla yaptığı güreşlerin birincisinde 47 saniyede, ikincisinde ise 23 saniyede tuş yaparak Rum’un mağrur burnunu yere sürter.
Yusuf Amerika’da son maçını özgür güreş dünya şampiyonu Lewis ile yapmıştır. Chicago’da yapılan güreşte Lewis’i defalarca iki defa yenmiştir.
Yaptığı tüm karşılaşmalarda, dininin, vatanının, milletinin şânını düşünen Yusuf devamlı galip gelmiştir. Avrupalılar kendisine “yenilmez Türk” ünvanını takmışlardır.
Avrupa’dan sonradan Amerika’da yaptığı güreşleri de kazanan ve dünyanın en ünlü pehlivanlarını sıraya dizen Koca Yusuf’a Amerika’da milyoner bir kadın aşık olmuştu. Bu zorlama ilahından çocuk sahibi elde etmek istiyordu. Yusuf bunu işittiği süre, “Ben buraya damızlık gelmedim” diye kükredi.
Yusufun gözünde kazandığı paraların ehemmiyeti yoktur. O artık vatanını, ailesini özlemiştir.
Koca Yusuf’un eşi Refiye’den Mehmet ve Hüseyin adında iki oğlu vardı.
Yusuf kalan ömrünün iki çocuğu ve ailesiyle birlikte, Eyüb Sultan civarında alacağı bahçeli bir evde ibadet yaparak geçmek istemektedir.
Türkiye’ye dönmek üzere 21 Mayıs 1898‘de Fransız bandıralı La Bourgogne transatlantiği ile yola çıkan Koca Yusuf, bindiği geminin 4 Temmuz 1898 sabahı New York‘un kuzeydoğusundaki Sable Adası’nın 60 aks açıklarında İrlanda bandıralı Cromartyshire şilebiyle çarpışıp batması sonucu tüm yolcular ve mürettebatla birlikte boğularak ölmüştür. Cesedi Atlantik Okyanusu’nda kaybolmuştur.