Karacaoğlan
Karacaoğlan Biyografisi
Karacaoğlan, Türk ırk şairi. Güzel bir dil ve duygu evreni kurduğu şiirleriyle Türk ırk şiiri geleneğinde çığır açmıştır.
Karacaoğlan’ın1606’da doğduğu, 1689’da öldüğü sanılmaktadır. Bugüne dek yapılan inceleme ve araştırmalara tarafından 17inci yüzyılda yaşamıştır. Nereli olduğu üstüne değişik fikirler öne sürülmüştür.
Akşehirli Öğretmen Hamdi Efendi‘nin anılarına tarafından Karacaoğlan yetim büyüdü. Karacaoğlan’ın esas adı Hasan’mış. Daha bir yaşına basmadananası ölünce kimsesiz kalmış. Beş yaşına varmadan da babası Kara İlyas, Kozan derebeyi göre askere küskün ve yeniden da dönmemiş. Anasının “Karaca” diye sevip doyamadığı Hasan’a köyden Serdengeçti Osman Ağa sahip çıkmış. Ona babalık etmiş, büyütmüş. Yaşı on sekize gelince de, köyde kimi kimsesi olmayan dilsiz bir kızla evlendirmek istenmiş. Karacoğlan, bu dilsiz kızla evlenmek istememiş. Lakin bu düşüncesini fazla sert bir adam olan babalığı Osman Ağa’veya söyleyememiş. Çareyi köyden kaçmakta bulmuş. Nikah hazırlıkları yapılırken köyden kaçmış. Karacoğlan dağlar, tepeler aşmış, nereye gittiğini bilmeden aralıksız olarak yürümüş.
Çirkin bir kızla evlendirilmek, babası gibi ömür boyu asksıralarda Çukurova‘da derebeyi olan Kazanoğulları ile arasının açılması sonucu genç yaşta gurbete çıktı. İki kız kardeşini de yanında götürdüğünü, Bursa’ya, hatta İstanbul’a gittiğini belirten şiirleri vardır. Yine bu şiirlerinden anlaşıldığına kadar, Bursa’da ev bark sahibi oldu, evlat acısı gördü. Anadolu’nun çeşitli illerini gezdiği, Rumeli‘ye geçtiği, Mısır ve Trablus‘a gittiği de sanılıyor. Yaşamının büyük bir bölümünü Çukurova, Maraş, Gaziantep yörelerinde geçirdi.
Doğum yeri gibi, vefat yeri de kesinkes bilinmemektedir. Şiirlerinden, çok uzun yaşadığı anlaşılmaktadır. Öğretmen Hamdi Efendi’nin anılarına göre Maraş’taki Cezel Yaylası’nda doksan altı yaşında ölmüştür. En son bulgulara göre ise mezarının İçel’in Mut ilçesinin Çukur köyündeki Karacaoğlan Tepesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır.
Göçebe Türkmen obalarında yetişti. Ana adının İsmail, Halil ya da Hasan olduğu yolunda düşünceler var. Hatta benzer mahlasla şiirler yazmış çoğu Karacaoğlan’ın varlığı bile savunuluyor. Ahmet Kutsi Tecer ve Şükrü Elçin‘in araştırmaları, yaşamının büyük bölümünü Rumeli’nde geçiren ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avusturya seferine katılan bir Karacaoğlan’ın varlığını ortaya koyar. Fuad Köprülü ve Cahit Öztelli gibi araştırmacılar da, 17’nci yüzyılda yaşadığını savunuyor. Bu araştırmacılara göre Karacaoğlan, şiirlerinde Abaza Hasan paşa’nın öldürülmesi, Köprülü Fazıl Ahmed Paşa‘nın Avusturya seferi gibi bu döneme ait tarihsel olaylardan sözeder. Karacaoğlan’ın şiiri aşk ve doğa üstünde kuruludur. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi ve ölüm en çok değindiği konup ve İsmikan adlı kadınların sevgilileri olduğu sanılıyor. Duygularını, yaşadıklarını, düşüncelerini dürüst, gerçekçi ve özgün bir şiir yapısı içinde anlatır. Karacaoğlan, Türk aşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Doğa benzetmelerini sık sık kullanır. Çok yalın ve pak bir Türkçe kullanır. Kendisinden daha sonra gelen birçok ozanı derinden etkiledi. Bu olumlu etkiler günümüz Türk şiirine kadar uzanır. Şiirlerini öncelikle Nüzhet Ergun derleyip yayınladı. Cahit Öztelli’nin Karacaoğlan-Tüm Şiirleri adlı derlemesi de manâlı Karacaoğlan araştırmalarından. Çoğu şiiri bestelendi.
Güzelleri, yiğitleri över, dert ortağı bildiği dağlara seslenir. Lirik söyleyişinin özünde, halkının duyuş ve düşünüş özellikleri görülür. Göçebe yaşamının vazgeçilmez bir parçası olan doğa, onun şirinin başlıca temalarından biridir. Karacaoğlan yaşadığı çağda yetişmiş başka saz şairlerinin aksine, dil ve ölçü bakımından Divan Edebiyatı’nın etkisinden uzakta kalmıştır. Güneydoğu Anadolu insanının o çağdaki jurnal tavır diliyle yazmıştır. Kullandığı Arapça ve Farsça sözcüklerin sayısı azdır. Yöresel sözcükleri ise yoğun bir biçimde kullanır. Çok yalın ve temiz bir Türkçe kullanır.
Şiirleri 1920’den beri araştırılan, derlenip yayımlanan Karacaoğlan’ın bugüne dek, yazılı kaynaklara 500’ün üzerinde şiiri geçmiştir.
İki Karacaoğlan şiiri:
Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir fakirlik bir vefat
Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola yolladı
Bir ayrılık bir yokluk bir vefat
Karac’oğlan der ama kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir vefat
Üryan geldim yine üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var
Ölüm Meleği gelmiş de can talep eyler
Benim can vermeye dermanım mı var
Dirilirler dirilirler gelirler
Rahatlık-ı mahşerde divan dururlar
Harami var diye nefret edilen şey verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var
Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlâ’m noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var
Karac’oğlan der ki ismim öğerler
Ağı oldu yediğimiz şekerler
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Hakk’dan özge sevdiğim mi var