Kenan Demirkol
Kenan Demirkol Biyografisi
Kenan Demirkol, 1957 yılında istanbul’da doğmuştur.
1975 yılında İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun oldu. 1981 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Asıl Bilim Dalı’nda Öğretim Görevlisi olarak çalıştı.
Türk Tabipler Birliği Tarım, Yiyecek ve Besin Komisyonu Başkanı görevi de yapan Prof.Dr.Kenan Demirkol’un İstanbul Nişantaşı’nda özel muayenehanesi vardır.
Uzmanlık alanı, beslenmeyle yakından ilgili olan sindirim sistemi organları.
Kenan Demirkol, “zeki besin” uzmanı ve son bir kaç yılını “Doğru Beslenme” konusuna ayırmış, hatta bu konu ile ilgili bir vakıf kurmuş. Gençleri bilgilendirmek üzere eğitmenler yetiştirmeye başlamış, dahası bu konu ile ilgili kitap yazmış.
Prof.Dr.KENAN DEMİRKOL, “Margarini evinize asla sokmayın” diyor ve zeytinyağını öğüt ediyor. Zetinyağı dışındaki bütün akışkan yağların göğüs, bağırsakalanma riskini arttırdığını söyleyen Prof.Dr.Demirkol, zeytinyağı ile ilgili bakın neler anlatıyor ;
” İnsan vücudunun her hücresinde hücre zarı vardır. Bu gözenekli olan zarı lipo protein katmanla sarılıdır. Yani bir yağ, bundan başka protein. Bu gözenekli olan zarındaki yağ, belli başlı madde olarak omega-3’tür. aralıklı omega-6 da içerir.
Bütün yağlar, yağ asitlerinin karışımıdır. Onlar da 3’e ayrılır. Batmış yağ asitleri, tekli doymamış yağ asitleri, çoklu doymamış yağ asitleri. Çoklu doymamış yağ asitleri ikiye bölünür, onlar da omega-3 ve omega-6’dır. Bundan 40-45 yıl öncesi omega-6 kolesterolü düşürüyor diye tüm topluma söyledik. Ayçiçeği ve mısırözü yağlarını tükettirdik. Ama sonradan anladık ancak bu yağlar iyi kolesterolü de, kötü kolesterolü düşürdüğü oranda düşürüyor. Bizim kolesterol açısından dinç olmamızdaki öğe iyi ve fena arasındaki dengedir. İkisini birden düşürürse, denge bozulmamış olduğundan herhangi bir iyilik elde etmiş olmuyoruz. Oran manâlı. Omega-6’yı pek artı alıyoruz oysa, almış olduğumuz hemen hemen hiç omega-3’ü de değerlendirmeden vücuttan derhal atıyoruz. Omega-3 olmayınca hücreli duvarına veremiyorsunuz. Hücresel duvarı da omega-3’ten oluşuyor. Vücut da esas malzemeyi bulamadığı süre gecekondu mahallesi yapar gibi ne bulursa onla hücreyi onarıyor. Omega-3 yerine, omega-6 yağ asidi olan araşidonik asidi kullanıyor. Ama bu asit bütün gerginlik komalarının hammaddesi. Gecekondunuzu el bombasıyla örmüş oldunuz. Dışardan biri taş atsa havaya uçacak. Omega-3’ün eksikliği insanları şeker hastalığına itiyor. Damarların sertleşmesine yol açıyor. Pıhtılaşabilirlik oranın artmasına, dolayısıyla kalp damarının veya beyin damarının pıhtıyla tıkanıp “inme” ya da “enfarktüs” olmasına yol açıyor. Bir yanlamasına omega-3 kaynaklarımız fazla azaldı Toplum olarak zaten balığı çok eksik tüketiyoruz. Omega-6’yı fazla tükettiğimiz için omega-3’ün yolunu kesiyoruz.
Omega-3’ten zengin beslenen toplumlarda bunalım çok eksik oranda görülüyor. Zihinsel performans artıyor. Beynimizdeki toplam yağ asidinin yarısı omega-3 elde etmek zorunda. Ama biz vücudumuza bunu sunamıyoruz. Biz yeşillikten uzaklaştıkça ve hayvanımızı da yeşillikten uzaklaştırdıkça elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı. Yani kültür balığı (çiftlik balığı) değil. Halbuki insanın her gün 1 gram omega-3 alması gerekiyor. Omega-6 yağ asitleri ile omega-3 yağ asitleri vücudumuzda benzer enzimlerle metabolize edilir. Biz ayçiçeği yağı, soya yağı gibi yağlarla beslenip çok omega-6 aldığımız için bundan böyle omega-3’e enzim kalmıyor. Diyelim ama hamsiyi gündöndü yağında kızarttık, o hamsiden bundan böyle bize menfaat gelmiyor. Hem ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha var. Pişirme sırasında maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ asitlerine dönüşüyor. Bundan Böyle kesin olarak biliyoruz ancak, ayçiçeği ve soya yağı kansere sebep olabiliyor. Akciğer kanseri, meme kanseri, kalın bağırsak kanseri, şeker hastalığının oluşumunu kolaylaştırıyor. Zeytinyağı ise omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3 ün emilimine hiçbir zararı yoktur.