Mazhar Alanson
Mazhar Alanson Biyografisi
Tiyatro ve sinema oyucusu, müzisyen, şarkıcı, besteci, söz yazarı. Türkiye’nin en başarılı müzik gruplarından MFÖ’yü Fuat Güner ve Özkan Uğur’la birlikte kuran Alanson, 1971 yılında kurdukları grupta vokal ve besteci olarak yer almaktadır. Türk pop müzik tarihinde epeyce önemli bir yeri olan MFÖ, ülkemizi Eurovizyon’da 2 kere temsilcilik etmiştir. bir laf yazarı olan, solo albümüyle de büyük başarı kazanan Alanson, bununla beraber sinema ve dizi oyunculuğu da yapmaktadır. Tasavvufa gönül vermiştir ve şarkı sözlerinde ulvi temalar kullanır. Fuat Güner ve Özkan Uğur’la yıllara meydan okuyan, 70’lerden bu yana müzikte kilometre taşı olan, 3 neslin sevdiği ve dinlediği bir grup olarak MFÖ, AGU isimli son albümleriyle Türkiye’de müzikaliteden taviz vermeden son derece başarılı olunabileceğini bir defa daha kanıtlamıştır. AGU albümünün ad babası Cem Yılmaz‘dır.
13 Şubat 1950 yılında Ferruh Alanson ve Melek Alanson‘un üçüncü çocuğu olarak Ankara’da dünyaya geldi. Babası Ferruh Alanson, Ankara Senfoni Orkestrası‘nda baş trompetçi olan Alanson’un annesi Melek Alanson ise ilkokul öğretmeniydi. Hale Alanson ve Aynur Alanson isimlerinde iki kız kardeşi olan Mazhar Alanson’un çocukluğu Ankara‘nın Cebeci semtinde geçti.
Alanson, babasının başarılı bir müzisyen, teyzesi Neriman Esi‘nin Türk operasının önemli isimlerinden biri ve eniştesi Muammer Esi‘nin tiyatro ve sinema sanatçısı olması dolayısıyla sanatla iç içe büyüdü. böylece ortaöğrenimini Ankara Koleji’nde tamamladıktan sonradan babasının vefatıyla ailesi istanbul’a taşındı ve liseyi İstanbul Maarif Koleji’nde tamamladı.
Ankara Devlet Konservatuarı’nın Yüksek Tiyatro Bölümü’ne kaydoldu. Yüksek Tiyatro Bölümü’nden mezun olduktan sonradan benzer tiyatroda oyuncu olarak atama aldı. Burada ının eserlerinde başrol oynadı. İlk eşi Hale Alanson’la da burada 1970 yılında tanışan Alanson’un 1972 yılında yaptığı bu evlilikten Eda Alanson ve oğlu Hilmi Alanson isimlerinde iki çocuğu oldu.
Lise yıllarında gitar çalmaya başlayan Mazhar Alanson’un hayatındaki dönüm noktalarından en önemlilerinden biri olacak tesadüf 1966‘da istanbul Fenerbahçe Kalamış sahilinde yaşanacaktı. Zira Fuat Güner’le, Güner’in aldığı Beatles albümü bir uçtan bir uca tanışıp arkadaş olan Alanson, bu tanışıklığın varacağı noktalardan habersizdi. Müziğe duydukları büyük alaka ve aşkla Güner’le Kaygısızlar isminde bir grup kurarak, konserler vermeye başladılar. O dönemlerin meşhur klasiklerini çalıp söyleyen Alanson-Güner ikilisinin favorileri Crosby, Stills & Nash (and Young) ve Rolling Stones şarkılarıydı.
Kaygısızlar’ın yolu bir gün Kızıltoprak’ta Özkan Uğur‘la kesişti. Müzikal anlamda anlaştıklarına karar vermeleri sonucunda 1971‘de üçlü olarak çalıp söyleyecekleri grupları Mazhar Fuat Özkan(MFÖ)’yü kurdular. İlk albümleri “Türküz Türkü Çığırırız” ismini taşıyordu, ama albümün çıktığı dönemde Özkan Uğur askere gittiği için Alanson ve Güner albümle ilgili ikili olarak çalıştılar ve büyük ilgi topladılar.
1974‘de Şampiyon Boransu ve Ayhan Sicimoğlu‘nun gruba katılmasıyla birlikte adları İpucu Beşlisi olarak değişti ve İpucu Beşlisi “Heycanlı” isimli ilk 45’liklerini yayınladıktan sonradan oldukça popüler oldu. sonra değişik nedenlerden nedeniyle yolları ayrılan grup üyelerinden yalnızca Mazhar, Fuat ve Özkan beraber müzik yapmaya devam etme kararı aldılar. Üçlü MFÖ olarak, Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Seyyal Taner, Barıştırma Manço gibi meşhur müzisyenlerle birlikte alıştırma fırsatı buldu.
Mazhar Alanson o dönemde ayrıca profesyonel anlamda birincil sahne deneyimi olan Ferhan Şensoy’un “Şahları da Vururlar” müzikalinde rol aldı. daha sonra albümünde bu müzikalden bir şarkıya yer verecekti. MFÖ, büyük çıkışını 1984 tarihli Ele Güne Aleyhinde Yapayalnız albümüyle yapacaktı. Yalnızlık Ömür Boyu, Bu Sabahtan Yağmur Var İstanbul’da, Bodrum Bodrum ve Güllerin İçinden gibi büyük hitlerin çıktığı albüm, epeyce başarılı oldu.
1985’te İsveç‘in Gothenburg şehrinde yapılan Eurovizyon şarkı yarışmasında Diday Diday Day isimli şarkılarıyla ülkemizi temsilci MFÖ, yarışmayı 14. olarak tamamladı.
Mazhar Alanson, 1985 yılında ‘Yılın Laf Yazarı’ ödülünü kazandı. Bunun yanı sıra gerek MFÖ ile gerekse kişisel olarak öyle fazla ödülün sahibi oldu.
Eurovizyon’a ikinci katıldıkları yıl olan 1988‘de ise 15. olan MFÖ, İrlanda‘nın Dublin şehrinde yapılan yarışmada büyük alaka fark etti. O dönemde başbakanlık yapan merhum Turgut Özal ise MFÖ’nün yarışmayı 15. olarak tamamlamasıyla ilgili olarak şunları söyleyecekti; “Bundan Böyle Eurovizyon şarkı yarışmasının kenarlı olduğunu öğrenmiş olduk.”
Benzer yıl 1988 yılında Alanson, Ali Poyrazoğlu ve Yaprak Özdemiroğlu ile birlikte birincil filmi olan Yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı Arkadaşım Şeytan’da rol aldı.
1999’da Ömer Vargı’nın yönetmenliğini yaptığını ve başrollerini Cem Yılmaz ve Ceyda Düvenci ile paylaştığı büyük gişe başarısı elde eden Her Şey Fazla Hoş Olacak filminde oynadı. Film seyirci rekoru kırdı ve eleştirmenler epeyce olumlu yorumlarda bulundu.
2002’de Ekmek Teknesi ve Çekirdek Aile dizilerinde oyunculuk yaptıktan sonra 2006 yılında başrollerini yeniden Cem Yılmaz’la birlikte paylaştığı Hokkabaz filminde kamera önüne geçti.
MFÖ olarak başladığı reklam oyunculuğunda ‘şapkasız çıkmam abi‘ sloganının simgesi olan Mazhar Alanson sonradan bir fazla başarılı reklam kampanyalarında rol aldı.
Evlilikleri:
1.eşi: 1972 yılında Ayla Alanson ile evlendi. 16 Ağustos 2002 tarihinde boşandı. Bu evlilikten Eda Alanson adında kızı ve Hilmi Alanson adında oğlu var. 2.eşi: 2003 yılında Biricik Suden ile evlendi.
Acun Ilıcalı’nın yaptığı TV8’de 29 Eylül 2014 tarihinde başlayan 4. Sezon “O Ses Türkiye” adlı yarışma programında; yeni jüri üyeleri ise Mazhar Alanson, Özkan Uğur, Athena Gökhan Özoğuz, Hadise Açıkgöz ve Ebru Gündeş oldu. Mazhar Alanson ve Özkan Uğur aynı koltukta yer alacak ve tek oy hakkına sahip olacak.
Nokta Dergisi’nin Mazhar Alanson’la Yaptığı Röportaj
*Üç filmde oynadınız. Arkadaşım Iblis, Her Şey Fazla Hoş Olacak ve Hokkabaz. Üç filmde de performansınız fazla beğenildi.
Sormayın. Türkiye’de belirlenmiş bir yaştan daha sonra, bundan böyle, emekliliğe dürüst gidilir. Benim de huysuz oldu. Yaşım ilerledikçe açılıyor muyum ne? Eyvah, hepi topu üç tane lakin.
*Niye daha çok yok?
Filme kendimden de bir şeyler katmak istiyorum… Fakat yönetmenlerden başıma ne geleceğini bilmiyorum. Tanıdığım insanlarla, yani beni bilen, bir takım nazlarımı çekmeye müsait kişilerle çalışabiliyorum. O zaman ben de daha verimli oluyorum.
*Ekmek Teknesi’nde de oynadınız?
Onu da Hasan Kaçan’ı tanıdığım için… Diziler insanın çok emeğini alıyor. İki diziye kaç filmlik efor sarfetmişim…
*Cem Yılmaz’la ittifakınız nasıl başladı?
Cem Yılmaz, 13-14 yaşında bir çocukken Arkadaşım Iblis’ı seyretmiş, fazla sevmiş. Bana, Her Şey Çok Hoş Olacak’taki rolü öneri ederken “Mazhar Abi, ben o filmin hayranıydım” dedi.
*MFÖ bir ‘üçlü’ var. Cem Yılmaz’la ‘ikili’ olarak algılanıyorsunuz. Solo albüm de yapmıştınız. Üçlü, ikili, tekil görünümleriniz var?
Vallahi böylece oldu. Aferin, on ikiden vurma. bir kere, çok tekil olmayı sevmiyorum. Egomu da törpüledim… Cem Yılmaz de bir kelam adamı, o da kelimeyle sihir yapan bir adam olduğu için iyi anlaşıyoruz.
*Cem Yılmaz’la birlikte müzik de yapıyorsunuz?
Evet, müzikte de bana destek oluyor. Bizim hiçbir müzisyende olmayan, çok modern cihazları var.
*O Kadar mi?
Tabii. bundan başka amatörlüğü var. Örneğin, Muaf şarkısının yapısını Cem’den aldım. Onun amatörlüğü, hafif bir alaturka motif, beni profesyonel insanlardan daha çok ilgilendiriyor. Sözü de danışabiliyoruz. Sanat konusunda çok takdir ettiğim, zevkine de güvendiğim bir insan Cem. Çok kayda değer benim için yani.
*Vay canına?
Cem’le beraber müzikte bir şey yapmamız lahza meselesi.
*Amatörlüğe özgü dinamizmi önemsiyorsunuz?
Müzikte, evet. Görsellikte daha profesyonel elde etmek istiyorum. Bana iki kostüm yaptı Biricik, ortalık karıştı. Medya olayı abarttığı için, çocuklarda Fuat ve Özkan bir hastalık tabii ancak oluştu. Ben farkında olan değilim, basmışım gidiyorum. Durumu anlayınca anında durdurttum. Fuat ve Özkan benim arkadaşlarım, benim için çok değerli.
*Hokkabaz’daki rolünüzden bahsedelim…
Biz, Cem’in yazma sürecinde buluşup görüşüyorduk. Rolü direkt bana yazdı. Bu natürel benim biraz sevdiğim ve harikulade hoş bir şey oluyor. Yıllar süren bir arkadaşlıktan daha sonra, Cem bundan böyle benim neyi ne değin yapabileceğimi biliyor.
*Yazar Vefalı Yalsızuçanlar, sizin Yandım şarkısını sufi bir duyarlılıkla yazdığınızı belirtiyor…
Doğrudur. Bunu ben de medyaya söylemiştim zaten. Onu Medine’de yazdım. Yani “Yandım!” diye orada çıktı. Yakmak, aşkın icaplarından. Aşkın çeşitleri, katmanları var… Ben ressam olarak bir çiçekte de aşkı yakalayabilirim, eşimde de yakalayabilirim… Medine’de bir şey yakalamıştım. O bana, içime damlamışsa, ben de onu şarkıya dönüştürmüşsem, işin kalanı da dinleyiciye emanet. Ben ilahi yazmıyorum, profesyonelce, bir şarkı yazıyorum lakin yanıyorum da yani.
*Biricik Suden: Ana mesele yanmayı anlayışlı olmak. Yanmayı bildikten sonradan, beşerî aşkın da, Allah, peygamber aşkının da doğru ifadesini bulabiliyorsun.
Yaşa! Tıpkı pek.
*Aşkın nerede arandığı da manâlı güya?
Biz Seyit Nesimi’nin “Gel gel yanalım alev-i aşka” ilahisini söyledik, bu sefer onu da diskolarda kadınlara söylediler! Yunus Emre’de de, pişmanlık estağfurullah, kendimi Yunus’la kıyaslamak için söylemiyorum natürel, ama aşkın özünün değişmediğini, yönünün değişebildiğini gördüm. Türk folklor edebiyatı ve destanlarından faydalandım. Benim de Sarı Laleler’i kime aldığım bellidir yani.
*Medine’ye tekrar tekrar gittiniz. Çünkü?..
Medine’de Peygamberimizin kabrinin olduğu yer insana harikulade manevi lezzet, rahat, coşku veren bir yer. Ve fırsat olsa keşke tekrar tekrar giderim peygamberi ziyarete. İslam’ın Woodstock’ı gibi. Her renk insanı görüyorsun. Yalçın Minik filan bu Woodstock benzetmesini duysa, diline düşeriz. 40 karakter, kavuniçilerle bir Afrikalı Müslüman kabile geçiyor yanından. Endonezyalılar öbür giyinmiş, kafile halinde geçiyorlar. O vakit çok hoş, rengarenk bir tablo çıkıyor ortaya.
*Maneviyat diyorsunuz…
Ben, maneviyatsız hiçbir şey olmaz diyorum bir defa, öyle. Bir insanda maneviyat yoksa, baskı, Allah işini gücünü rast getirsin. Zordur yani.
*Manevi kalitelerle temasınız nasıl başladı?
Manevi kalitelerle temasım ilahilerle başladı. Her albümümüze bir ilahi koyarak, bir değişiklik… propaganda yok, neyin propagandasını yapacaksın, bir nevi kültür hizmeti yapmaya çalıştık. 300 sene öncesinin ilahisini bugünkü teknikle söylüyorsun. İyidir yani. Mazeretim Var’da Allah Allah diye bir ilahi vardır. E, fazla güzeldir. Onu ne konserde çalıyoruz ne bir şey şu anda. Çaldık bir dönem. Lakin Erbakan varken çalamıyorduk!
*Öyle mi?!
E natürel.
*Niye?
Çünkü taraf! Bir ideolojik tarafı cesaretlendirmek için yapmıyoruz. samimi olarak yapıyoruz.
*Beşinci defa de Umreye gittiniz, Allah kabul etsin.
Amin. Ben birincil 1994’te gittim umreye. 4 kere gitmişim. 10 sene olmuş, yeniden gitmişim. E bunun bundan böyle kafama saksı düştü de yeni hidayete erdim gibi algılanmaması lâzım. Ve bir ressam olarak daima söylüyorum, nasıl ki Hindistan’a, oraya buraya gidiyoruz, Hicaz’a yani Mekke’ye, Medine’ye gitmek de normaldir. Bu sırf AKP’lilerin, camiden çıkanların gittiği bir yer değil yani, onu belirtmek istiyorum. Ben de umreye gittim fakat Yusuf İslam gibi de değilim hani.
*Yusuf İslam AKP’li mi?
Yaa, Müslüman deyince emin bir herif insana alışık bazıları, görsel olarak. Camiden çıkan, dantelli takke takmış, uzun sakallı bir adam arıyorlar. İşin aslı öyle değil. Ben Suudları tasvip etmiyorum böylece. Kadına sürücülük hakkı vermiyorlar örneğin. Buna şeriat diyorlar. O diğer bir şey, yani zorlama. Allah şeriatla yönetilenlere rahat versin.
*1400 takvim İslam kültürünün mimarisi, müziği, edebiyatı…
E tabii, bunu yok farzedemeyiz fakat yani.
*diğer taraftan “irtica” olgusu var?
İrtica “geriye doğru dönüş” mü aramak? E geriye döndüğümüzde de hiç mi güzel bir şey değil kardeşim?
Ödülleri :
1998 – 20.Siyad Türk Sineması Ödülleri, En İyi Müzik (Herşey Fazla Güzel Olacak)
Rol Aldığı Tiyatro Oyunları :
1979 – Çavuş Musgrave’ın Davası : John Arden – Ankara Devlet Tiyatrosu
1978 – Güneşin Çocukları : Maksim Gorki – Ankara Devlet Tiyatrosu
1976 – Erkek Satı : Fazıl Yaşamsal Çorbacıoğlu – Ankara Devlet Tiyatrosu
1975 – Düşüş (oyun) : Nahit Sırrı Örik – Ankara Devlet Tiyatrosu
1974 – Suçsuzlar Çağı Suçlular Çağı : Siegfried Lenz – Ankara Devlet Tiyatrosu
1973 – Müfettiş(oyun) : Nikolay Vasilyeviç Gogol – Ankara Devlet Tiyatrosu
1973 – Karaların Memetleri) : Cahit Atay – Ankara Devlet Tiyatrosu
1972 – Ögretmen (oyun) : Tuncer Cücenoğlu – Ankara Devlet Tiyatrosu
1972 – Evhami : Feraizcizade Mehmet Şakir – Ankara Devlet Tiyatrosu
1972 – Bir Tafsiye Mektubu : Ephraim Kishon – Ankara Devlet Tiyatrosu
1972 – Alaatinin Sihirli Lambası : Ferdi Merter – Ankara Devlet Tiyatrosu
1971 – Ne Hoş Şey : İsmet Kür – Ankara Devlet Tiyatrosu
Albümleri :
2011 – Ve MFÖ
2010 – Laf Müzik Mazhar Alanson (Solo albüm)
2006 – AGU
2003 – MFÖ
2003 – Collection
2002 – Türk Lokumuyla Tatlı Rüyalar (Solo albüm)
1997 – Herşey Çok Hoş Olacak (Solo albüm)
1995 – M.V.A.B.
1992 – Dönmem Yolumdan
1992 – Agannaga Sus Payı
1990 – Geldiler
1989 – The Best Of MFÖ
1987 – No Problem
1986 – Vak the Rock
1985 – Peki Peki Anladık
1985 – Aşık Oldum / I Fall In Love
1984 – Ele Güne Karşısında
Filmleri ve Dizileri :
2013 – Osmanlı Tokadı ( Akşemseddin) (TV Dizisi)
2012 – Ufak Hesaplar (Memduh) (TV Dizisi)
2008 – Muro: Nalet Olsun İçimdeki İnsan Sevgisine(Sinema Filmi)
2008 – Kirpi (Kirpi Reşat) (Sinema Filmi)
2006 – Hokkabaz (Sait Tünaydın) (Sinema Filmi)
2002 – Çekirdek Aile (Sedat Çekirdek) (TV Dizisi)
2002 – Ekmek Teknesi (Medet Ağabey) (TV Dizisi)
1998 – İkinci Bahar (Belediye Görevlisi) (TV Dizisi)
1998 – Herşey Fazla Güzel Olacak (Nuri) (Sinema Filmi)
1988 – Arkadaşım Iblis (Fatih) (Sinema Filmi)
https://www biyografirehberi com/etiket/eda-alanson/