D

Diyap Yıldırım

Diyap Yıldırım Biyografisi

Zaza siyasetçi ve aşiret reisi, I. TBMM Tunceli milletvekili. Meclis’te Dersim Milletvekili olarak bulunan ve Atatürk’ün yanına Türkiye’nin birliği ve bütünlüğü için çaba eden Dersimli Diyap Ağa’dır.

Diyap Yıldırım, 1 Nisan 1852 tarihinde Tunceli’nin Çemişgezek ilçesinde doğmuştur. Dersim yöresindeki Ferhatuşağı aşiretinin reisi olarak özel öğrenim fark etti. Babasının adı Seyyit Han, dedesi Kahraman Ağa’dır. Mensup olduğu aşiret Ferhatuşağı’dır.

Hamidiye Alaylarında milis komutan oldu. Birinci Dünya Savaşı’nda Siirt ve Bitlis‘in Rus işgalinden kurtarılması savaşlarına katıldı. Ordu komutanı Mustafa Kemal ATATÜRK ile dost oldu. Kurtuluş Savaşı başladığında Erzurum ve Sivas kongrelerini destekledi (1919).

Ankara‘da toplanan ilk TBMM‘ye Dersim milletvekili olarak katıldı

Dersim Milletvekili Diyap Ağa, Kurtuluş Savaşı sırasındaki Türk- Kürt kardeşliğinin, emperyalizme aleyhinde Türk- Kürt ortak mücadelesinin en manâlı sembollerinden biridir. Diyap Ağa, emperyalizmin lekeli oyunlarına cihaz olmayarak, Türk milletinin bağımsızlık savaşına takviye olan gerçek vatanseverdir.

Mustafa Kemal ATATÜRK, 29 Ağustos 1919’da Erzurum’dan Sivas’a bu arada, Diyap Ağa ve arkadaşları, Ali Galip’in topladığı ayrılıkçı Kürtlerin, Erzincan boğazında Atatürk’e hasar vermelerini engellemek için oraya gelerek Atatürk’ü korumuşlardır

Ali Galip’in, Erzincan boğazında Atatürk’e pusu kurmayı düşündüğünü öğrenen Diyarbakır 8. Kolordu Komutanı, Dersimli Binbaşı Hasan Hayri Bey’i Dersim’e göndererek Dersimli aşiretleri Atatürk’ü korumaya çağırmıştır. Hasan Hayri Bey, Elazığ’a gelip Hüseynik köyünde kayınpederinin yeğeni Karerli Mehmet Efendi’ye davetli olmuştur. İşte o Karerli Mehmet Efendi, Diyap Ağa ve arkadaşlarının, Erzincan boğazında Atatürk’e yapılacak mümkün bir saldırıya engel olmak için çalıştıklarını şöyle anlatmıştır.

“… Mustafa Kemal ve ekibi Erzincan’dan Sivas’a giderken Dersimli aşiretler, onun yolunu kesip öldürecekler diye haber bölge Erzincan ileri gelenleri, Mustafa Kemal Paşa’ya gitmemesini, yolda gidiş yolunun değiştirmesini rica etmişler, ama Mustafa Kemal Paşa, ne pahasına olursa olsun programını aksatmayacağını, vaktinde Sivas’ta olacağını ve Sivas Kongresi’ni açacağını bildirmiştir. “

Mustafa Kemal ve konvoyu Ovacık- Kemah güzergahını geçtikten daha sonra rahat vadi içinde gizlenmiş bulunan aşiret birlikleri, gizlendikleri yerden çıkarak Mustafa Kemal’in konvoyunun yolunu kesmişler. Milis güçlerin sarıklı, sakallı, fişekli komutanı ileri çıkınca Mustafa Kemal’in ekibinde ama askerler telaşa kapılıp Mustafa Kemal’in etrafını sarıp korumaya almışlar. Onları yol kesen eşkıya sanan Mustafa Kemal Paşa, birkaç adım öne çıkarak: “ Düşman dört bir taraftan ülkemizi sarmışken siz beni öldürmek mi istiyorsunuz? Öyleyse ne duruyorsunuz, öldürün? Deyince;

Aşiret reislerinin komutanı:

“Siz bizi yanlış anladınız Paşam, ben Ferhatuşağı Aşiret Reisi Diyap Ağa’yım. Duyduk oysa Harput Valisi Ali Şampiyon sizi ve adamlarınızı öldürmek için eşkıyaya para dağıtmış, bizde sizin can güvenliğinizi sağla oluşturup Erzincan’dan Divriği sınırına kadar yol her tarafında tedbirler aldık ve üç gündür sizin yolunuzu bekliyoruz.” deyince ;

Mustafa Kemal Paşa: “ Bu davranışınızı takdirle karşılıyorum. Memleketin sizlere ihtiyacı var Diyap Ağa. Gelecekten kimsenin endişesi olsun istemem. Gayemiz özgürlük bir ülke var edip onda Milli hakimiyeti tesis etmek ve kanunları dominant kılmaktır. Benim korunmaya değil, ülkenin kurtarılmaya ihtiyacı vardır. Bu bakımdan yerinize çekilmenizi ve memleketin kurtuluşu için üzerinize düşeni yapmanızı istiyorum. “ diyerek arabasına bindi ve konvoyuna hareket emrini verdi.

İLGİLİ BİYOGRAFİ :   Dick Advocaat

Diyap Ağa, Kurtuluş Savaşı sırasında mensup olduğu Ferhatuşağı Aşireti ile birlikte işgale karşı koymuş, Milli Hareket’in yanında yer almıştır. Atatürk’ün fazla sevdiği ve arkadaşlık kurduğu Diyap Ağa, Kütahya – Eskişehir Savaşları ardından Yunan ordusunun Ankara yakınlarına dayanmasına üzerine Meclis’in Kayseri’ye taşınması tartışılırken laf alıp Meclis kürsüsüne çıkmış “Buraya savaşmaya mı yahut kaçmaya mı geldik”. Diyerek, Ulusal Mücadeleye tam takviye vermiştir.

Diyap Ağa’nın 3 Kasım 1922 tarihinde Meclis’te yapmış olduğu konuşma kayıtlara şöyle geçmiştir.

“Efendiler, kusura bakmayınız, ben ihtiyarım. Hepimiz biliyor ve söylüyoruz ama; dinimiz ve diyanetimiz, aslımız, neslimiz defalarca birdir. Bizim içimizde ayrılık, gayrılık yoktur. İsmimiz de, dinimiz de Allah’ımız da birdir. Başka ne diyeyim. Hepinize laf yetiştirmeye ben takat getiremem. Hepimizin halimize göre söyleyeceğimiz sözlerimiz vardır. Hele bu haller bir düzelsin de ondan sonradan daha fazla konuşuruz. Bendeniz ihtiyarım, kusura bakmayınız. Murahhaslarımız haklarımızı kurtarmaya Avrupa’ya gidiyorlar. Allah yardımcıları olsun. Hamd olsun, gidenler dinini diyanetini bilen adamlardır. Zaten hepimiz biriz ve kardeşiz.

Ama düşmanlar bizi birbirimize saldırtmak için tuzaklar yapıyorlar. Sen şöyle, ben böyleyim diye. Ne yaparlarsa nafile, biz kardeşiz. Birisinin beş, bir diğerinin on oğlu olur.lah’tır. Lakin tümü insandırlar. La ilahe İllallah, Muhammedün Resulullah… İşte bu… Tümü bu…”

Diyap Ağa, dünün ve bugünün Türkiye Cumhuriyeti karşıtı ayrılıkçı Kürtlerine ders verircesine, kendisini Türk milletinin bir ferdi olarak görmüş ve göğsünü gere gere “Biz Türk’üz” demiştir.

1931 yılında Enver Behnan (Şapolyo), Diyap Ağa’yla bir röportaj yapmış ve bu mülâkat benzer sene “İlk Insanlar Meclisi’nin Yüz Yaşında ama Mebusu Anlatıyor” adıyla Yeni Gün gazetesinde yayınlanmıştır.

Geliniz defalarca birlikte Diyap Ağa’ya kulak verelim:

“Ahali Meclisi’nin ilk azalarından Diyap Ağa’ya Karaoğlan’da rast geldim. Afet ve başarı günlerinin bu bir hatırası olan bu aksakallı ihtiyara yaklaştım. Selamlama verdim ve kendimi tanıttım. Ertesi günü Nalbantoğlu Hıfzı Bey’le beraber konuk kaldığı Kayseri Oteli’ne gittik.

Otelin avlusunda bu tarihi şahsiyetle karşısında karşıya idik. İri ak kaşlarını kaldırdı, mavi gözlerini gözlerime dikti:

“Oğul sen beni nerden tanıyorsun? Dedi.
“Birinci Halk Meclisi’nde Dersim Mebusu idiniz, sizi o vakit tanımıştım.”
“Aha Unutmamışsın!”
“Memleketin kurtuluşuna koşanlar hiç unutulur mu? dedim daha sonra ilave etti.
“Benden ne soracaksın?”
“Nasıl mebus olduğunuzu Birinci Halk Meclis’inde neler gördüğünüzü ve hayatınızı soracağım”
“Sor oysa söyleyem”

Sordum, şunları anlattı:

Diyap Ağa bugün bir asrı seziş etmiştir, yani bütün yüz yaşındadır. İkinci Mahmut zamanında doğmuş ve Türkiye’de ilk gazete ile benzer tarihte doğmuştur. 1831 tarihinde dünyaya gelmiştir. Doğduğu yer Çemizgezek kazasının Eğerekkaryesidir (köyü) babasının adı Seyyit Han, dedesi Kahraman Ağa’dır. Mensup olduğu aşiret Ferhatuşağı’dır. Hayatını Dersim’in Balıkkaya dağlarında atlı olarak geçirmiş, Ferhatuşağı reisi olmuştur. 300 adamı ile dağdan dağa koşmuş, bütün bir Türkmen hayatı yaşamıştır. Birçok mücadelelere girmiş olan bu efsane dağ adamı, bin bir vefat tehlikesi geçirdikten sonra, Sultan Abdülhamit’in fermanı ile de Dergahı ali Kapıcıbaşılığı rütbesini almıştır. Dersim havalisinde örgütlenmeye gelen Ermeni komitacısını yakalamış ve bunların ellerini ayaklarını bağlayarak Yıldız Sarayı’na yollamıştır. Bundan sonra bir müddet nahiye müdürlüğü ve mahkeme azalığında bulunmuştur. Sekiz kere evlenmiş, 15 yakın çocuğu olmuştur. Hiçbiri sağ değildir. Bunların aralarında eceli ile ölen yoktur.

İLGİLİ BİYOGRAFİ :   Deniz Erten

“Ağam okumak yazmak bilirmisin?”
“Mebus olanda bilmezdim. Allah, Büyük Gazi’ye ömür versin. Yeni harfleri öğrendim.”

“Nasıl mebus çıktınız?”

“Gavur Anadolu’yu sardı. Hepimizi bir zihin aldı. Din ve diyanet, ırz ve namus, Türklük tehlikeye düştü. İşittik ancak Erzurum taraflarında cankurtaran bir paşa çıkmış, meclis kuracakmış. Onu hep gözledik. Öğrendim oysa bu Paşa’nın adı Mustafa Kemal imiş. Onun büyük yüzünü görmeye can attım. Fakat o vakit olmadı. Daha Sonra Sivas’a oradan da Ankara’ya gelmiş. Bu süre bizden iki mebus istedi. Herkes korktu, ihtiyar halimle vatanı kurtaranların yanına koşmayı, hatta başımı bile vermeyi göze aldım. Bana “gitme ölürsün” dediler. “Zaten herkes mehvoluyor, varam, gidem, onlara ulaşam, defalarca beraber ölek…” dedim. Benimle mebus seçilen Ayasuşağı Aşiretinden Zeynozade Mustafa Ağa korktu, gelmedi. Ben yanımda bir uşağım, atlara atladık, Elaziz’e geldim. Elaiz’de bana harcırah verdiler. Oradan bir yaylı otomobil tuttum. Malatya, Sivas, Kayseri yolu ile 18 günde Ankara’ya vardım. “

“Nerede kaldınız?”
“Taşhan’da bir müddet kaldım, sonra Hacı Bayram’da bir ev tuttum”
“Kaç senesinde geldiniz?”
“1336 senesinde geldim.”
“İlk defa Meclis’e nasıl girdin?”
“Dersim’de tanıdığım Hasan Hayri Bey, vardı. Beni Meclis’e götürdü. Kapıdan içeri girince yüreğime şevk geldi. Gözüm yaşardı. Burasını mektebe benzettim, kara kara sıralar vardı. Bir sıranın köşesine bende çöktüm. Biraz sonradan Hasan Hayri Bey, beni dışarı çıkardı. Bir odaya götürdü. “

“Odada kimler vardı?”

“Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa, Kazım Paşa, vardı. Gazi Paşa ile birbirimizin elini tuttuk. “Safa geldin Ağa” dedi. Beni paşalarla tanıştırdı. Yanında oturdum. O dakikada Paşa’ya gönlüm ısınıverdi. Gözümü gözlerinden ayırmadım. Bu büyük adamla cenge değil, bastonuma dayana dayana ölüme bile giderdim.”

“Hiç Halk Meclisi kürsüsüne çıktın mı?”
“İki defa çıktım. Bir sene geçmişti daha Mustafa Ağa gelmemişti. Meclis’te onun lafını ediyorlardı. Anladım ama mebusluktan çıkaracaklar. Kürsüye geldim. Konuşanlar bile sustu. Herkes bana şaştı. Diyeceğimi bekliyorlardı. Dedim oysa: Mustafa Ağa’ya telgraf vurdum, yan kazanç, alt gelmez, olur ya gele. Hep bir ağızdan bağrıştılar, el çırptılar.”
“Başka yok mu?”
“ bir defa de Lozan Konferansı sırasında kürsüye çıktım. Aha bizim memleket ahalisi Kürt’müş, orada bir Kürt hükümeti kuracaklarmış, bunu duyunca kızdım kürsüye çıkıverdim. “LâilaheillâhMuhammmedürresullâllah” dedim. “Gerek Şafii, lüzum Hambeli,lüzum Hanefi hepimizin kıblesi birdir. Meclisimiz, kulübümüz, dinimiz, milletimiz birdir. Biz Kürt değil, biz Türküz. Hepiniz Lâilaheillâllah demişsiniz. Çoktan sonradan mı, ayrı bir din, bambaşka bir irk olacağız? dedim. Gene el çırptılar, İsmet Paşa ayakta kürsünün yanına gelmiş, sakalımın dibine yaklaşmıştı. O da coştu, o da el vurdu”

İLGİLİ BİYOGRAFİ :   Demet Sağıroğlu

“Ağam o zamanlar sizin bir ecnebi kadına aşık olduğunuzu söylemişlerdi? “
“Aha canım! Ben Meclis’te büzülmüş otururdum. Yukarıya bir gavur karısı gelmiş, beni görmüş sormuş: Meclis dağıldı, dışarı çıkıyordum. Kara Bekir kolumdan tuttu beni risayet odasına götürdü. Defalarca paşalar ayakta idiler, aralarında hoş bir kadın gördüm. Paşa Hazretleri dedi oysa:
“ Ağa bu bayan seni sevmiş! dedi.”
Bayan elimi tuttu. Ben de yüzüne bakarak şu beyti söyledim.
“Sev seni seveni hâk ile yeksan etse de
Sevme seni sevmeyeni Mısır’a sultan etse de. “
Hep gülüştüler. Kadın resmimi istedi. “Yarın gel tabi yandan bir fotoğraf çıkarak.” dedim. yeniden görünmedi.

“Ağa kanunları nasıl yapıyordunuz?”
“Kanun gerçekleştirmek, tıpatıp yayıkta yağ yapmaya benziyor. Çalkalıyorduk, çalkalıyorduk. Yayıktan yağ çıkar gibi kanunda çalkalana, çalkalana çıkıyordu.”

“Bir vakit seyahate çıkmıştınız?” “Evet. Bir gün Meclis’in kapısı önünde idik. Gazi Paşa Hazretlerine dedim oysa: Allah düzenimizi bozmasın, şanımızı arttırsın, kılıcımızı bariz, talihimizi açık etsin.” dedim. Bunu dediğim süre gözümden yaş aktı. Paşa Hazretleri, beni kolumdan tutarak otomobiline aldı. Beraberce Eskişehir’e gezi ettik. Allah Büyük Gazi’ye fazla ömür versin, çok büyük adamdır. Kıymetini bilelim, ne diyem, bana çok şefkat muhabbet gösterdi. Allah da onun sevenini fazla etsin. Bizim meclisimizde bir duamız bir de arkadaşlara imam vermemizden başka gayretimiz olmadı. “

“Ankara’yı nasıl buldunuz?”
“Cennet olmuş, şaştım kaldım. Tanınmaz ülkü gelmiş. Çalışanların gayreti var olsun.”
“12 sene daha sonra bu seyahatiniz ne içindir?”
“Gazi Hazretlerin ziyarete geldim.”
“Arzunuz nedir?”
“Hey oğul, ihtiyarlıktan çalışamıyorum. Memlekete çok hizmet ettim. Son ömrümde devletimden ve milletimden bir tekaütlük maaşımı almağa geldim. Bu işimde olursa mesut olarak memleketime döneceğim”

1931 yılında, Diyap Ağa’yla yapılan bu görüşme, onun gerçek bir vatansever, gerçek bir kahraman ve reel bir Müslüman olduğunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.

Birinci Meclis’in Dersim Milletvekili Diyap Ağa, Atatürk’ün 1 Mayıs 1920’de Meclis’te yaptığı o tarihi konuşmada “ Meclisi âlimizi teşkil eden zevat, yalnız Türk değildir, Yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir; ama hepsinden mürekkep anasır-ı İslamiyedir, samimi bir mecmuadır.” diye tanımladığı Türk milletinin güzide bir ferdidir.

O okuma yazma bilmeyen Diyap Ağa, emperyalizmin pençesine düşmeden, din, iffet ve vatan aşkıyla Atatürk’ün yanında Milli Harekete desteklemek için milletvekili olan, ve ayrılıkçılara karşısında ülkenin bütünlüğünü savunan gerçek bir kahramandır.

Diyap Ağa, dünün ve bugünün Türkiye Cumhuriyeti karşıtı “ayrılıkçı Kürtçülerine” ders verircesine, kendisini Türk milletinin bir ferdi olarak görmüş ve göğsünü gere gere “Biz Türk’üz” demiştir.

Diyap Şimşek, 9 Eylül 1935 tarihinde Divriği, Sivas’da 83 yaşında ölmüştür.

Etiketler
Daha Fazla Göster

Bir cevap yazın

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı