Giorgio Vasari
Giorgio Vasari Biyografisi
Sanatçı, yazar, tarihçi ve mimar olan Giorgio Vasari, İtalyan sanatçıların biyografilerine ilişkin yazdıklarıyla ünlüdür, sanat tarihçiliği yazarlığının kurucusudur.
Giorgio Vasari, 30 Temmuz 1511 tarihinde Arezzo, Toskana, İtalya’da Antonio Vasari, Maddelena Tacci çiftinin oğlu olarak doğmuştur. Cortona’lı bir ailenin çocuğu olan Vasari’nin dedesi ve babası da zanaatçıydı. İlk resim derslerini, eniştesi de olan Luca Signorelli ‘den aldıktan daha sonra kendi kendine Latince öğrendi, Antonio da Saccone ve Giovanni Pollastra gibi insancıl yazarlardan dersler aldı. Arezzo’da Fransız sanatçı ve vitray sanatçısı Guillaume de Marcillat’ın atölyesinde çırak olarak çalışmaya başlayan Vasari resim yeteneğiyle dikkat çekince Floransa’da Medici’lerin hamiliğinde Andrea del Sarto’nun yanına çalışmaya başladı. Andrea del Sarto’dan sanat eğitimi almıştır.
Michelangelo Buonarroti ile çocukluğunda tanıştı, ve yaşamı baştan başa ona hayranlık besledi.
1527 yılında Medici’lerin düşüşünden sonradan Arezzo’ya dönen Giorgio Vasari, burada Kardinal Ippolito de’Medici’nin hizmetine girdi. Roma dönemi sanat ve mimarisine büyük merak duyan Giorgio Vasari, bu konuda farklı alanlara yönlendirilmiş çizimler yaptı. 1537 yılında Alessandro de’Medici’nin öldürülmesi üstünde hamisiz kalan Vasari, sonraki yıllarda bağımsız olarak çalıştı.
1538’de Roma’ya 1541 ‘de Venedik‘e seyahatler gerçekleştirdi. 1548 yılında Arezzo’ da kendine bir ev yapı etti ve Nicolosa Bacci’yle evlendi.1540’lı yıllardan itibaren sanatçıların hayatlarıyla ilgili notlar almaya başlayan Vasari’nin birincil sanat tarihi metni olarak nitelendirilen Sanatçıların Le Vite / Hayat Hikâyeleri adlı kitabının birincil baskısı 1550’de yapıldı. İki ciltten oluşan kitap, Cosimo de Medici‘ye adanmıştı.
Arezzo’daki çalışmalarından başka Roma’da San Giorgio Sarayı’nda yer alan Papa III. Paulus’un yaşamından sahneleri işlediği (Yüz Gün Freski olarak da aşina) duvar resimleri (1546) ve Floransa’da Vecchio Sarayı’ndaki (1555) büyük fresk dizisi gibi manâlı yapıtlar ortaya koydu.
Vasari fotoğraf sanatında Toscana maniyeristlerinin tarzını benimsemişti. Onun bu üslubu sonra (atölyesinin, koruyucusu 1. Cosimo de’ Medici’nin minik çalışma odasına benzemesinden ötürü ) studiolo olarak anıldı.
1554 yılında Floransa’ya yerleşen Giorgio Vasari, bugün Uffizi Müzesi olan yapının tasarımını üstlendi ve 1560 yılında tamamladı. 1568 yılında kitabının genişletilmiş ikinci baskısını yayımladı. 1572 yılına kadar Floransa’da Palazzo Vecchio’nun yenilenmesi çalışmalarında danışmanlık yaptı.
Giorgio Vasari’nin 1550 yılında yazdığı “Le Vite” adlı kitapta öncelikle “Rönesans” terimini kullanmıştır ve sanatçıların hayatları hakkındaki biyografilerini yazmıştır. Bu kitap ilk sanat tarihi olarak kabul edilir. Kitabını “Arezzolu Ressam ve Mimar” diye imzalar.
Giorgio Vasari, Floransa Katedrali’nin kubbe freskleri üstünde çalıştığı sırada yaşamını yitirdi. Arezzo’daki evi bugün ziyarete açık bir müzedir.
Giorgio Vasari’nin bir diğer hizmeti de tarihteki ilk Akademi’nin kurulmasıdır: Accademia del Disegno. Her ne değin Yüksekokul’nin yöneticileri arasında Cosimo de Medici ve Michelangelo Buonarroti’nin adı geçse de, tasarı onundur.
Giorgio Vasari, 27 Haziran 1574 tarihinde Floransa, İtalya’da 63 yaşında ölmüştür.
Kitapları :
1550 – Le Vite (Le Vite de ‘più eccellenti pittori, scultori, e architettori)
Vasari’ye kadar usta bir azizdir. Çünkü görevini “yerin tozundan insana biçim vererek” heykeli başlatan ilk artist Tanrı’dan devralmıştır. Tanrısal bir yaratma gücüne sahiptir. Bu zorlama disegno’dur: Disegno, “fotoğraf ve heykelin temelidir”. Tüm “yaratma eylemlerine de can veren” ve “daha dünyanın yaradılışından önce evrene enginliğini ve gökyüzüne parıltısını kazandıran” odur.
“Sanatların kökeni doğadır, birincil imge veya model de dünyanın güzel dokusudur; bizi eğiten sanatkâr ise, içimize doğan o ilâhî ışıktır. Bu ışıktır ki, bizi sadece hayvan yaradılışından üstün kılmakla kalmayıp, Tanrı’nın kendisi gibi yapmıştır”. Sanatçı veya heykeltraş, kutsal kusursuzlukta yaratılan evreni, doğayı, insanı ancak taklit edebildiği ölçüde ilâhî estetiğin temsilcisi olur ve yaklaşık olarak Tanrı katına ulaşır. Tanrı’ya içkin olan dünya ve evren düzenini, ayrıca hakikati, basmakalıp insanların kavrayacakları gibi her yerde kurar. “Sanatımızın her şeyden önce doğanın taklidinde yattığını biliyorum, fakat o düzeylere yardımsız ulaşılamayacağından, doğanın taklidini en başarılı sanatçıların taklidi izler”