Arthur Rimbaud
Arthur Rimbaud Biyografisi
Sürrealizm ve Sembolizm’in en manâlı şairlerinden birisidir.
Arthur Rimbaud, 20 Ekim 1854 tarihinde Charleville-Mézières Fransa’da doğmuştur. Bütün adı Jean Nicholas Arthur Rimbaud’dır. Annesi Vitalie Rimbaud, babası Frédéric Rimbaud’dur. Nicholas Frédéric adında abisi, Jeanne Rosalie Vitalie ve Marie Isabelle adlarında kız kardeşleri vardır. Subay olan babası Cezayir de tahsis yaptığı sırada, Arapça öğrenerek Kur’an’ı kendi dillerine çevirmiştir. Babası annesini ve ailesini 1860 yılında terk edince annesi kadar yetiştirilmiştir. Arthur Rimbaud, artan bir şekilde kuralları değil sayan kişiliğe sahip olmuş ve ahlak ve din kurallarını hiçe saymıştır.
Arthur Rimbaud, 8 yaşında laik bir eğitim sistemi olan Rossat Okulu’nda eğitimine başlar, sonradan dini eğitim de verilen Charleville Koleji’ne verilir. Öğretmenin destekleri ile yazdığı şiire daha fazla özenir. O sıralarda Çağdaş Parnasçılar dergisini okur, Théophile Gauiter, Théodore de Banville, Léon Dierx ve Paul Verlaine gibi şairlerin şiirleriyle tanışır. Charleville’de düzenlenen geleneksel edebiyat yarışmasında birinci olur.
Arthur Rimbaud’un bilinen birincil şiiri; Revue Pour Tous dergisine gönderdiği Öksüzlerin Yılbaşı Armağanları (Les Etrennes des Orphelins) adlı şiiridir.
Fransız-Alman Savaşı’nın patlak vermesi (Temmuz 1870) üstüne, öğrenimi yanda kaldı. Devrimci sosyalizme alaka duyan Rimbaud Ağustos’ta Paris‘e gitti. Arthur Rimbaud, Henüz 16 yaşındayken evden kaçıp Paris‘e gider. Annesi onu polisin yardımıyla Charleville’e getirdiyse de, Şubat 1871’de tekrar kaçarak Paris‘e gitti ve Paris Komünü’ne katıldı; üç hafta sonradan da Charleville’e döndü. Bundan sonra evden savaş ortamında 2 defa daha kaçmasına karşın, perişan hallerde geri döner. Evine döndüğünde kişiliği tamamen değişmişti. İlk şiirlerini reddederek, yaşama aleyhinde hoşnutsuzluğunu, masumiyet dünyasına sığınma isteğini ve iyi ile kötü arasındaki çatışmayı dile getirdiği zorlama doymuş ve tanrıtanımaz şiirler yazdı. yaşam biçimi da, şiirlerindeki havayla uyum içindeydi. Bir işte çalışmayı reddetti ve dine, ahlaka ve her türlü disipline başkaldırdı.
Daha Sonra “Lettres du voyant” (Kâhinin Mektupları) olarak adlandırılan iki mektubunda (13 ve 15 Mayıs 1871) dile getirdiği yeni bir estetik manzara geliştirdi. Mektuplarının başlığı, şairin geleneksel birey kavramının sınırların aşarak sonsuzluğa nüfuz edebilen, sonsuzluğun sesini dile getirebilen, büyük bir görü gücüne sahip bir “kâhin” olması gerektiği görüşünden kaynaklanıyordu.
Rimbaud, haksız bir savaş için ölen askerlere aleyhinde duyduğu üzüntüyü ”Vadide Uyuyan Adam” adlı eserinde dile getirmiştir. Laf konusu yapıt dünya edebiyatında büyük bir öneme sahiptir.
Rimbaud Charleville’deki edebiyatçı arkadaşlarından birinin önerisi üstüne Ağustos 1871’de şair Paul Verlaine‘e, aralarında her sesli harfe değişik bir renk yakıştırdığı “Voyelles” (Sesliler) sonesinin de bulunduğu yeni şiirlerini yolladı. Bu şiirlerden çok etkilenen Verlaine, Rimbaud’yu yol parasını göndererek Paris‘e çağırdı. Kendine güveni artan Rimbaud, sırası gelmişken “Le Bateau ivre” (Ayyaş Gemi) adlı şiirini yazdı. Şiir, tekniği açısından geleneksel olmakla birlikte hatasız bir söz ustalığının, cesur bir imge ve eğretileme seçiminin, keza derin bir hissi ve ruhsal deneyimin ürünüydü. Bu yapıtıyla Rimbaud, sanatının en yüksek doruklarına ulaşmıştı.
Bu sırada Paris’in meşhur kafelerinde şiirler yazıp, çağın sanatı, siyaseti hakkında tartışmalara katılır ve absent içip, afyon yutmaya başlar. En son evden kaçışında, mektup ve şiirle dostluğunu pekiştirdiği dostu Paul Verlaine‘nin evine sığınır.
1873 yılında ilk şiir kitabı Cehennemde Bir Mevsim (Une Saison En Enfer) yayımlandı.
Paul Verlaine‘nin 1870 yılında evlendiği eşiyle arasının açılması ve 1871 yılında Arthur Rimbaud ile eşcinsel ilişkilerinin başlamasıyla; Fransa‘da dışlanan ikili birlikte Fransa, Brüksel ve Londra‘da gezgin, bohem, sefih ve serseri bir hayat sürdürdüler. Aralarında meydana çıkan bir ağız dalaşı sonrası kendisinden terketmek isteyen Arthur Rimbaud’yu Paul Verlaine Brüksel‘de bir tabanca kurşunu ile yaraladı. Bunun üstüne Paul Verlaine iki sene hapis cezasına çarptırıldı. Paul Verlaine cezası bittikten sonradan 1875 yılında son bir defa onu Stuttgart‘a bulup görüştükten sonra bir daha katiyen görüşmediler. Arthur Rimbaud, bu tarihten daha sonra da şiir yazmayı bırakmıştır.
Arthur Rimbaud, 1875‘te dünyayı dolaşmaya karar verdi. Alpler’i yürüye yürüye geçti. 1877 tarihinde Doğu Hint Adalarındaki Hollanda sömürge ordusuna katıldı. Ancak bir vakit sonradan ordudan kaçar. sonra 1878 yılında Marsilya’dan İskenderiye’ye geçti ve bir zaman Kıbrıs Larnaka’da Rum, Türk ve Araplara tercümanlık yaptı. Buradaki şirketin kapanmasıyla 1880 yılında Afrika‘ya artan bir şekilde, Adenli bir kahve tüccarının yanında Habeşistan (Etiyopya) Ogaden bölgesine giden ilk beyaz oldu. Harrar bölgesinde, Mısır‘ın işgal aşağı olmasından faydalanıp; kahve, fildişi, deri, ıtır ve zamk üretimi yapan Vianney Bardey firmasında çalıştı. 1889 yılında Habeşistan’ın imparatoru olan Şeva (Şoa) kralı II. Menelik’e silah satma işine girişti. Bu işlerden fazla para kazandı.
Şubat 1891 yılında kalçasında oluşan bir şişkinlik ve yarayla hastaneye yatar, tanı Kalça Neoplazmasıdır (bir değişiklik kalça kanseri), bu yüzden Fransa‘ya döndükten sonra sağ bacağı kesildi. 21 Mayıs 1891 tarihinde annesine yazdığı mektupta hastalığından sinovit, hidrartroz, eklem ve kemik hastalığı olarak bahseder. Temmuzda Roche’a giden Rimbaud’nun sağlığı gitgide kötüleşti. Ağustosta gittiği Marsilya’da hastalığına kanser teşhisi kondu. Bu sırada asker kaçağı olarak arandığı için hasta haliyle şiddet günler yaşar. Yalnızca “Jean Rimbaud” ismini kullanır ve kayıtlarda ismi bu şekilde geçer. Aşırı morfin tüketimi ve kanserin yayılması ölümünü hızlandırır.
Arthur Rimbaud’un 10 yılı aşkın çetin çalışmasının toplam ürünü 36.000 altın franktır, 8 yıl yanında hizmetkarlığını yapan Camii’ye 10.000 frankının verilmesini, Kız kardeşi Isabelle’e vasiyet eder.
Arthur Rimbaud, 10 Kasım 1891 tarihinde Marsilya, Fransa’da 37 yaşında ölmüştür.
1995 yılında yönetmenliğini Agnieszka Holland’ın yaptığı orijinal adı “Total Eclipse” olan “Tutkunun Şairleri” adlı filminde şairler Arthur Rimbaud ile Paul Verlaine‘ın eşcinsel hayatı, Paris‘te ve Brüksel seyahatleri sırasında yaşadıkları anlatılır. Filmdeki Arthur Rimbaud rolü için River Phoenix düşünülmüştü. Ama River’ın zamansız ölümünden sonradan bu rol için Leonardo Di Caprio uygun görüldü. Paul Verlaine’yi David Thewlis canlandırdı.
Rimbaud Eserleri :
1873 – Une Saison en enfer (Cehennemde Bir Mevsim)
1886 – Illumminations (Aydınlanışlar/Esinlenişler)
1895 – Poésies complètes (Tüm Şiirleri)
Ayyaş Gemi Şiiri :
Ölü sularından iniyordum nehirlerin
Baktım yedeçilerim iplerimi bırakmış;
Cırlak kızılderililer, nişan olmak için
Hepsini soyup alaca direklere çakmış.
Bana ne tayfalardan; umurumda değildi
Pamuklar, buğdaylar, Felemenk ve İngiltere;
Bordamda gürültüler patırtılar kesildi;
Sular aldı gitti beni can attığım yere.
Med zamanları, çılgın çalkantılar üzerinde,
Koştum, bir çocuk beyni gibi sağır, geçen kış
Adaların karalardan çözüldüğü günde
Yeryüzü böylesine karmakarışık olmamış.
Denize bir kasırgayla açıldı gözlerim;
Ölüm kervanı dalgaları kattım önüme;
Bir mantardan hafif, bütün on gece hora teptim;
Bakmadım fenerlerin budala gözlerine.
Çocukların bayıldığı ekşimsi elmalardan
Tatlıydı çam tekneme işleyen sular;
Ne şarap lekesi kaldı,ne kusmuk, yıkanan
Güvertemde; demir, dümen ne varsa tarumar.
O vakit gömüldüm artık denizin Şi’rine,
İçim dışım sütbeyaz köpükten, yıldızlardan,
Yardığım yeşil maviliğin derinlerine
Bazan bir ölü süzülürdü, dalgın ve hayran.
Sonradan pat diye mavilikleri kaplar meneviş
Işık çağıltısında, deli ve perde perde,
İçkilerden sert, bütün musikilerden geniş
Istek, buruk ve kızıl, kabarır denizlerde.
Gördüm şimşekle çatlayıp yarılan gökleri,
Girdapları, hortumu; benden sorun akşamı,
Bir güvercin sürüsü gibi savrulan fecri,
İnsana giz olanı, gördüğüm demler oldu.
Güneşi gördüm, alçakta, kanlı bir ayinde;
Sermiş parıltısını uzun, mor pıhtılara.
Eski bir dram oynuyor gibiydi, enginde,
Ürperir uzaklaşan dalgalar sıra sıra.
Yeşil geceyi gördüm, ışıl ışıl karları;
Beyaz öpüşler çıkar denizin gözlerine;
Uyanır çın çın öter fosforlar, mavi, sarı;
Görülmedik usareler geçer döne döne.
Azgın boğalar gibi kayalara saldırgan
Dalgalar aylarca sürükledi durdu beni
Beklemedim Meyem’in nurlu topuklarından
Kudurmuş denizlerin imana gelmesini.
Ülkeler gördüm görülmedik, çiçeklerine
Gözler karışmış, insan yüzlü panter gözleri
Büyük ebem kuşakları gerilmiş engine,
Morarmış sürüleri çeken dizginler gibi.
Bataklıklar gördüm, geniş, içi içine sığmayan kaynar;
Sazlar içinde koskoca bir ejderha,
Durgun havada birdenbire yarılır sular,
Enginler şarıl şarıl dökülür girdaplara.
Gümüş güneşler, sedef dalgalar, mercan gökler;
İğrenç leş yığınları bozbulanık koylarda;
Böceklerin kemirdiği dev yılanlar düşer.
Eğrilmiş ağaçlardan simsiyah kokularla.
Çıldırırdı çocuklar görseler mavi suda
O altın, o gümüş, cıvıl cıvıl balıkları.
Yürüdüm, beyaz köpükler üzerinde, uykuda;
zaman zaman kanadımda bir cennet rüzgarı.
Bazan doyardım artık kutbuna, kıtasına;
Deniz şıpır şıpır kuşatır sallardı beni;
Acayip sarı çiçekler sererdi dört yanıma;
Duraklar kalırdım, diz çökmüş bir bayan gibi.
Sallanan bir ada, üzerinde kaba kuşların
Bal rengi gözleri, çığlıkları, pislikleri;
Akşamları, çürük iplerimden akın akın
Ölüler inerdi uykuya gerisin geri.
İşte ben o yosunlu koylarda yatan gemi
Bir kasırgayla atıldım kuş uçmaz engine;
Sızmışken kıyıda, sularla ayyaş; gövdemi
Hanze kadırgaları takamazken peşine.
Büründüm mor dumanlara, başıboş, derbeder,
Delip geçtim karşımdaki kızıl semaları;
Güvertemde cins tür şaire mahsus yiyecekler;
Güneş yosunları, mavilik medusaları.
Koştum, benek benek ışıkla sarılı teknem,
Deli teknem, ardımda yağız deniz atları;
Temmuz güneşinde sapır sapır dökülürken
Dargın hunilere koyu mavi gök katları.
Titrerdim uzaklardan geldikçe iniltisi
Azgın Behemotların, dehşet Maelstromların.
Lakin ben, o mavi dünyaların serserisi
Özledim eski hisarlarını Avrupa’nın.
Yıldız yıldız adalar , kıtalar gördüm; çoşkun
Göklerinde gez gezebildiğin dek, serbest
O sonsuz gecelerde mi saklanmış uyursun
Milyonlarca altın kuş, sen ey gelecek kudret.
Yeter, yeter ağladıklarım; artık doymuşum
Fecre, avuç içi, güneşe; hepsi acı, manâsız, dipsiz,
Aşkın acılığı dolmuş içime, sarhoşum;
Yarılsın bundan böyle bu tekne, alsın beni deniz.
Gönlüm Avrupa’nın bir suyunda, siyah, soğuk,
Bir çukurda birikmiş, kokulu akşam vakti;
Başında çömelmiş yüzdürür mahsun bir çocuk
Mayıs kelebeği gibi kağıttan gemisini.
Ben sizinle sarmaşdolaş olmuşum dalgalar,
Pamuk yüzlü gemilerin ardında gezemem;
Doyurmaz bundan böyle beni bayraklar, bandıralar;
Mahkum gemilerin sularında yüzemem
Arthur Rimbaud