George Berkeley
George Berkeley Biyografisi
Dünyada yalnızca ruhların ve bu ruhların idelerinin varolduğunu, buna karşılık maddenin var olmadığını öne süren İngiliz düşünür.
George Berkeley, 12 Mart 1685 tarihinde Kilkenny, İrlanda’da doğmuştur. Dublin’deki Trinity College’de eğitim gördü. Felsefe ve ilahiyat eğitimi fark etti. Kilisede görev aldı ve 1734 yılında İrlanda, Cloyne’de piskopos oldu.
Felsefesinin temellerini fazla genç yaşta arka arknda attı. İlki 1709 yılında yazdığı A New Theory of Visim (Yeni Bir Görme Kuramı), psikolojide çığır açmış bir eser kabul edilir. 1710 yılında Treatise concerning the principles of humen knowledge (İnsan Bilgisinin İlkeleri Üstüne İnceleme) ve 1713 yılında Three Dialaguen between Hylas and Philanoun (Hylas ve Philanoun Arasında Üç Söylev), düşüncesi (idealist) felsefenin klasikleri aralarında yer alır.
George Berkeley düşüncesi felsefeyi en kutup noktasına kadar götürdü. Dış dünyanın varlığı ile insan bilgisi arasındaki ilişki sorunsalını toptan yadsıyacak derecede yelken direği bir yazıya bağladı. Berkeley’e göre, insan düşüncesinin, algılamasının açık havada, egemen bir dış dünya yoktur. “Varolmak algılanmaktır” (Esse est percipi). “Madde” bir soyutlamadan ve kuruntudan başka bir şey değildir. Bu yaklaşımıyla “maddesizciliği” (immateryalizm) kuramlaştıran filozof, sezgi için bir algılayan olmasının zorunluğunu kabul ederse de bunu ruha bağlar.
Yanılgılar, kuruntular, hayaller ynaklanırken, endişe da olsa dış gerçeğin nedeni “ölümsüz ruh”tur (Tanrı). Berkeley düşüncesi felsefeyi mantığının son ucuna dek götürmesi yüzünden bilim aleyhinde tutunamadığı halde çağdaş düşünceci akımların (kabadeneyci eleştiricilik, içkincilik), filozofların (Ernst Mach, Walter Kaufmann, Schuffe) gerekli kaynağı olmaktadır.
Berkeley de kendisinden önce yaşayan olan John Locke gibi, bizim aracısız olarak ve ilk elden algıladığımız her şeyin kendi zihnimizdeki ideler olduğunu, doğuştan düşünceler bulunmadığını, bütün idelerimizin algısal deneyin sonucu olduğunu, ve bilgimizin duyu deneyi aracılığıyla sahip olduğumuz idelerden türediğini savunmuştur. İdelerden türeyen bilginin tek bir istisnası vardır: Tinsel varlıklara veya insanın kendi benine ilişkin veri.
Berkeley, demin Trinity Kolejdeyken John Locke ve Nicholas Malebranche’ı incelemiş ve madde tözünün varlığından kuşkulanmaya başlamıştı. Yeni Bir Görme Kuramına Dürüst adlı yapıtında fiziksel tözün esas niteliği olan uzamlılık üstüne eğildi ve uzam algısının görme ve dokunma duyumlarında nasıl oluştuğunu deneyde kullanılan olarak göstermeye girişti. Ona tarafından görme ve dokunma duyumlarının bağlantıları mantıksal bir yükümlülük olmayıp sadece alışkanlıktan ileri kazanç. Buradan meydana çıkan sonuç Locke’ta nesnel oldukları kabul edilen birincil niteliklerin de ikincil nitelikler gibi öznel olduklarıdır. Yani bunlar doğrusu nesnede bulunmamaktadırlar. Bunları da ikincil nitelikler gibi nesnelere yükleyen insan zihnidir. Böylece Berkeley Locke’taki ilk ve ikincil nitelikler ayrımını reddedip yalnızca ikincil nitelikleri kabul etmiş olur. Berkeley, buradan tüm bilgimizin olgusal olarak görmeye ve öbür duyusal deneyimlere alt olduğu sonucuna varır.
Biz katiyen uzayı veya büyüklüğü algılayamıyoruz. Bir nesneye baktığımız vakit farklı gösterme açılarından öbür görüşlere ya da algılara sahip oluyoruz. Uzaklığı-mesafeyi de görmüyoruz. Nesnelerin uzaklığı deneyimimiz tarafından önerme edilmektedir. Gördüklerimiz, görme duyumuzun algılayabildiği kadarıyla nesnelerin niteliklerinden ibarettir. Bir objenin yakınlığını da algılamıyoruz; ona dürüst gittiğimizde ya da ondan uzaklaştığımızda onu ayrı görüşlerimize sahip oluyoruz. Şu halde bizim uzatma ilişkin tarafsız bir kavrayışımız gerçekleşmemektedir. bu nedenle biz nesneyi de salt olarak algılamaktan uzağız: Örneğin önümüzde duran kâğıda baktığımızda gerçekten görme duyumuyla algıladığımız nedir? Salt beyaz bir yüzeydir. Algımızın tek nesnesi olan bu beyaz yüzey bizim algısal donanımımızdan bağımsız olan tarafsız bir şey midir? Pek olsaydı ışık değişimlerinde renginde bir değiştirme olmaması gerekirdi; yine yakından baktığımızda farklı, uzak baktığımızda farklı görünmemesi gerekirdi. Şu halde bu beyaz yüzey bizim kendi duyumumuzdan başka bir şey değildir. Bu Nedenle bu zihinsel içerik-ide, duyusal algımızın tek nesnesi olmaktadır.
Berkeley’e kadar tüm cisimler bir duyumlar kompleksinden başka bir şey değildir. Bir obje, algılanmış niteliklerin bir toplamıdır ve var elde etmek algılanmış olmaktır.
George Berkeley, felsefenin ve bilimin yanlışlarından arındırılmaları ve kusursuzlaştırılmalarıyla, Hıristiyanlığa tıpa tıp uyan bir bilgeliğe ulaşılacağım düşündü ve ömrünü bu amacın gerçekleştirilmesine adadı. Önemli felsefe yazılarını yayımladıktan sonra, ABD‘ye gitgide artarak, geziler yaptı. 1731’de yurduna döndü.
Amerika’da yüksek eğitimi geliştirmek için çok uğraştı; bu amaçla üç yılını Amerikan kolonilerinde geçirdi. Rhode Island’daki çiftliğini ve kütüphanesini, 1701’de kurulan Yale Üniversitesi’ne bıraktı. Yale’in fakültelerinden birine onun adı verildi. ABD, California’daki Berkeley kenti de onun adına istinaden verilmiştir.
George Berkeley, 14 Ocak 1753 tarihinde Oxford, İngiltere’de 68 yaşında ölmüştür.
Kitapları :
1709 – The Theory of Vision (Görüm Kuramı)
1710 – Treatise Concerning the Principles of Human Knowled ge (İnsan Bilgisinin İlkeleri Üstüne İnceleme)
1713 – Three Dialogues Between Hylas and Philonoüs (Hylas’ la Philonoüs Aralarında Üç Tavır)
1732 – Alciphron
1744 – Siris