Jeff Buckley
Jeff Buckley Biyografisi
Jeff Buckley, 1966 doğumlu, meşhur Amerika’lı şarkıcı, besteci ve laf yazarı. Çıkardığı birincil albümü Grace’den itibaren, döneminin en çok gelecek taahhüt eden sanatçılarından biri olarak görülen Buckley, şöhretinin doruğundayken geçirdiği bir kazayla 1997 yılında hayata gözlerini yumdu. Vokal çeşitliliğiyle tanınan Buckley, aynı zamanda 1960’lı yılların meşhur folk rock şarkıcısı Tim Buckley’nin oğludur.
Jeffrey Scott Buckley, 17 kasım 1966’da Tim Buckley ve Mary Guibert’in oğlu olarak Anaheim, Kaliforniya’da dünyaya geldi. Yunan, Fransız ve Panama asıllı olan annesinin çocuğunu evlilik dışı doğurduğu Tim Buckley ise, İrlanda asıllı meşhur bir şarkıcı ve söz yazarıydı. Annesinin evlendiği Ron Moorhead ve güya-üvey kardeşi Corey ile bir zaman Güney Kaliforniya’da yaşadılar, lakin bu izdivaç takriben 2 yıl sürdü. Scotty Moorhead olarak tanıdık Jeff, üvey babasının ölümünden sonra, doğum sertifikasında yazılı olan Buckley soyadını kullanmayı seçti.
Olağan piyano eğitimi alan annesi ve müziği seven üvey babasıyla Led Zeppelin, Jimi Hendrix, Pink Floyd gibi şarkıcı ve grupları dinleyerek bdayken büyükannesinin dolabında bulduğu gitarı çalmaya çalışıyordu. Erken dönemlerinde Kiss hayranı olan Jeff’in aldığı ilk albüm Led Zeppelin’in “Physical Graffiti” siydi. Söylediğine tarafından bir müzisyen olmaya 12 yaşındayken karar vermişti. 14’ündeyken birincil elektro gitarını (bir Gibson Les Paul gitarı) alan Buckley, lisesindeki Jazz grubunda çalıyordu. Jazz Fusion gitaristi Al Di Meola’nın yanısıra Rush, Genesis, Yes ve Jethro Tull’un hayranıydı.
Liseden 1984’de mezun olduktan daha sonra oradaki Müzisyen Enstitüsü’ne (Musicians Institute) sürdürmek için Los Angeles, Hollywood’a gitti. Burada aldığı 1 takvim kurs sırasında en fazla teorik müzik çalışmaktan hoşlanan Jeff, okulun en büyük süre kaybı olduğunu söylemekten de geri kalmadı. Bir otelde çalışmaya başlayan; jazz ve reggae müzikten, rock ve heavy metale kadar değişik gruplarda çalan Jeff Buckley, geçen altı yıl süresince sadece geri vokallerde yeraldı.
Şubat 1990’da New York’a taşınan Buckley, kökleri 8. yüzyıla dayanan ve Qawwali adı bahşedilen (Hindistan’la Pakistan’a kendini adayan) sufi müzikle ve bu türün en çok bilinen müzisyeni Nusret Fateh Ali Khan’la tanıştı. Khan’ı kendisine idol olarak belirleyen Buckley, eylül’de Los Angeles’a geri döndü. Meşhur bir usta olan ve 1960’larla 1970’lerde, epeyce beğenilen albümler yapan, öz babası Tim Buckley’nin eski menajeri Herb Cohen’den gelen teklifle, kendi parçalarından oluşan bir demo kaset doldurdu. Babylon Dungeon Sessions adını verdiği kasedi; Eternal Life ve Unforgiven’ın da (sonradan “Last Goodbye” olarak adlandırıldı) arasında olduğu beş parçadan oluşturdu.
26 Nisan 1991’de Jeff Buckley, “Tim Buckley’den Sevgilerle” adı verilen ve Brooklyn’deki, St. Ann’s Church’de Tim Buckley’i hatırasına yapmak için düzenlenen konserde sahne aldı. Bu onun da böyle bir topluluk karşısındaki birincil performansıydı. Tim Buckley’nin, kimsesiz oğlu Jeff ve onun annesi için yazdığı “I Never Asked To Be Your Mountain” parçasını, ünlü rock gitaristi Gary Lucas’la birlikte çalan Buckley, gerisinde “Sefronia – The King’s Chain” ve “Phantasmagoria in Two”yu çaldı. Son olarak “Once I Was”ı yankı olarak çalan Buckley, parçanın peşinde o an içinden gelen bir cappella son ekledi. Jeff, müzik endüstrisine birincil adım attığı ve tanınmasına büyük yarar sağlayan bu konserle ve son parçadaki enstrümansız söylediği kısımla ilgili şöyle konuşmuştu:
Benim işim değildi, benim hayatım değildi. Fakat cenazesinde olamamak beni üzdü, ona hiçbirşey söyleyememiş elde etmek. Bu konseri ona olan saygımı sunabilmek için yaptım.
1991 yazı her tarafında New York’da Gary Lucas’la birlikte Grace, Mojo Pin gibi en sevilen parçalarını yazdı. bununla birlikte Lucas’ın grubu Gods and Monsters’da da çalan Buckley, grubun mart 1992’de çıkardığı birincil albümün peşinde gruptan ayrıldı. Aşağıda Manhattan’da çeşitli yerlerde, lakin en çok da East Village’daki Sin-é’de kendine yer edindi. Burada birçok usta ve grubun parçalarını çalan Buckley, o dönemlerde kendisini canlı bir müzik kutusuna benzettiğini söylemişti. Sin-é’deki birkaç ayın peşinde dağıtılmış plak şirketleri onu izlemek için gelmeye başlamıştı bile. Buckley, ekim 1992’de Bob Dylan ve Bruce Springsteen’le de çalışan Columbia Records plak şirketiyle anlaştı ve araık 1993’de o dönemini yansıtan ve çalışmalarından dört parçayı taşıyan “Live at Sin-é” EP’sini yayınlandı.
Nirvana’nın Nevermind albümünün yapımcılığını yapmış olan Andy Wallace’la anlaşan Buckley, basçı Mick Grondahl ve baterist Matt Johnson’la birlikte, 1993 yazında ilk albümünün çalışmalarına başladı. Dört hafta süren provaların peşinde eylülde New York, Woodstock’daki Bearsville Stüdyoları’nda kayda girdiler. Buckley’nin davetiyle, Gary Lucas da Grace ve Mojo Pin parçalarının kayıtlarında gitar çaldı. Ertesi yıl gitarist Michael Tighe de gruba dahil oldu.
İlk albümü “Grace”, 23 ağustos 1994’de yayınlandı ve Buckley, bunu takiben çıktığı dünya turunu 2 yıldan fazla sürdürdü. Bu dönem baştan başa Paris Olympia da dahil elde etmek üzere birçok manâlı yerde de sahne aldı. Arkasında aralık 1996’da Kuzey Amerika’nın kafe ve barlarında (The Crackrobats, Possessed by Elves, Father Demo, Smackrobiotic, The Halfspeeds, Crit-Club, Topless America, Martha & the Nicotines ve A Puppet Show Named Julio) çalarak “Phantom Solo Tour”u gerçekleştirdi. Buckley, kafelerde ve lokal yerlerde çalmanın verdiği zevkin eksikliğini hissettiğine dair bir tanımlama yapmıştı:
Kısa vakit önce hayatımda bir kafeye gidip, basitçe ne yapıyorsam onu yaptığım, müzik yaptığım, kendi müziğimi çalarak öğrendiğim ve benim için ne anlam ifade ettiğini keşfettiğim, beni tanımayan, naaptığımı bilmeyen seyirciyi, sıkarken veya eğlendirirken hoşgörü aldığım bir dönem vardı. Bu durumda kaybetmenin, riskin ve başarmanın kıymetli ve değiştirilemez lüksüne sahibim. Bu nesil şeyleri, bu çalışma formunu biraraya getirmek için sahiden fazla uğraştım. Sevdim ve daha sonra ortadan kaybolduğunda onu kaybettim. Tek yaptığım bunu geri arzu etmek.
Buckley’nin 1995 ve 1996’daki tur kayıtlarının birçoğu Mystery White Yükseklik ve Live a l’Olympia adlarıyla yayınlandı. Turu tamamlamasının peşinde My Sweetheart the Drunk adını vereceği yeni albümünün çalışmalarına başlayan Buckley, 1997’de Memphis, Tennessee’ye gitti. Burada bir silah evi kiraladı ve kendi tescil cihazıyla demo kasetler yapmaya başladı. Yeniden stüdyo çalışmalarına başlayan grup için de, önlerindeki yeni albüm oldukça heyecan vericiydi.
29 mayıs 1997’de grubunun Memphis’e ona katılmak üzere geldikleri gün, Buckley Mississippi Nehri’ne bağlanan Wolf River’da yüzmeye gitti. Eşyaları bulunan Buckley’den hiç iz yoktu. Yapılan arama çalışmalarına karşın Buckley bulunamadı. O günden bir hafta sonra bir turist kadar görülen vücüdu karaya çıkarıldı. Alkollü olduğu ve intihar etmiş olabileceği iddialarına rağmen, herhangi bir uyuşturucu veya alkol almadığı polis raporlarında ortaya çıktı.
Jeff Buckley’nin son çalışmaları Sketches for My Sweetheart the Drunk adlı albümde yayınlandı, keza canlı kayıtlardan oluşan Jeff Buckley-Live In Chicago adlı bir albüm ve 13 mayıs 1995’de Chicago’daki The Cabaret Metro’da kaydedilen, canlı konserin görüntülerini taşıyan bir dvd yayınlandı.