Johannes Vermeer
Johannes Vermeer Biyografisi
Flaman ressamı Johannes Vermeer, resimlerinde yumuşak ışık etkisi kullanarak, ev içi görüntülerini ve durağan kuzey Avrupa hayatını yansıtmıştır. Ölümünden iki asır sonradan keşfedilse de Hollanda‘nın altınçağ sanatçıları aralarında sayılır. En ünlü eseri, “İnci Küpeli Kız”, Flaman resminin ”Mona Lisa”sı sayılmaktadır.
İnci Küpeli Kız tablosu – 1667
Ancak, bu eser bir portre değil, gerçek dışı bir figüratif çalışmadır. Bir nesil şahsiyet tasviridir. Eserde egzotik elbiseli bir kız, oryantal bir türban ve kulağında büyük bir inci ile tarif edilmiştir.
Johannes Vermeer ya da Jan Vermeer, 31 Ekim 1632 tarihinde Digna Balthasars ve Reynier Jansz çiftinin çocukları olarak Hollanda’nın Delft şehrinde doğmuştur. Jan (Johannes) Vermeer’in hayatıyla ilgili emin ve yeterli bilgi yoktur. Ama Hollanda‘nın Delft şehrinde doğduğu ve babasının han (otel) işlettiği bilinmektedir. Babası Reijnier Janszoon orta derslik bir ipekli işçisiydi. Bir süre Amsterdam‘da ressamların yaşadığı bir sokakta kaldıktan sonra 1615 yılında Digna Baltus ile evlendi ve çift Delft’e taşındı. 1620’de kızları Gertruy’u vaftiz ettirdiler. 1630’larda Reynier Janz fotoğraf ticaretine başladı. 1631’de ise Uçan Tilki isimli bir han aldı. On sene daha sonra pazar meydanında daha büyük bir han aldı. Vermeer’in babası 1652’de vefat etti. Ayrıca sanat eserlerinin alım satımıyla da ilgilenen babasının ölümüyle aile işinin başına geçen Vermeer, 1653 yılında koyu bir Katolik olan Catharina Bolnes adlı bir kızla evlendi. 14 çocukları oldu.
Catharina’nın annesi Maria Thins bu birlikteliği onaylamamış fakat evliliği engelleyememişti. Izdivaç sonrası Vermeer, Catharina ve Maria Thins benzer evde yaşamaya başlamışlardı. 1652’te babasının ölümünün ardından Vermeer, Mechelen’deki otelin başına geçmişti. bununla beraber babasının fotoğraf galerisini işletmeye de devam etmiştir.
Evliliklerinin ilk yıllarında ressamlar loncasının başkanı oldu.
Vermeer’in erken dönem çalışmaları, dönemin öteki ressamların ancak gibi büyük ebatlı dini resimlerdi. Bilinen birincil eserlerinden “Martha ve Meryem’in Evinde İsa” (1654-1656 dolayları) ile İncil’den aldığı bir sahneyi işlemişti. İkinci dini konulu çalışması 1655 tarihli “Saint Praxidis” ile Katolik bir azizi resimlemişti. Bu fotoğraf, sonraki resimlerine tarafından ışık kullanımı olarak oldukça karanlık bir kompozisyondu. Mitolojik konulu tek devlete ait olan “Diana ve Arkadaşları” (1653-1654 dolayları) da bu dönem resimlerindendi. Yeniden benzer dönem çalışmalardan “Kadın Taciri” (1656) ise Vermeer kadar imzalanmış iki resimden ilki olma özelliğini taşıyordu.
“Açık Pencere Önünde Mektup Okuyan Kız” eşsiz eserlerinin başlangıcı oldu.
Vermeer, aydınlık renkler, peygamberçiçeği mavisinden sarıya dek pahalı boya maddeleri kullandığı resimleri üzerinde son derece itinalı ve yavaş çalıştı. Çalışmalarının çok uzun sürmesi sebebiyle fazla az eser yaratabildi. Resimlerinin de küçük bir kısmını satmış olan sanatkâr, öldüğünde eserlerinin büyük bir kısmı ailesinin elindeydi. 15 Aralık 1675 tarihinde öldü. Yaşarken de geçimini sağlama sıkıntısı çeken usta, öldüğünde de ailesine, alacaklılardan ve iflastan diğer bir şey bırakamadı. Sanatçının atmışa yakın eserini imzalamış oysa yalnızca ikisine tarih atmıştır (”Muhabbet Tellalı” (1656) ve ”Gökbilimci” (1668) ). Eserlerinin koronolojisi bu iki resime göre tarihlendirilmiştir. Aldığı eğitim konusunda da muhakkak bilgiler olmayan sanatçının Rembrandt‘ın öğrencisi olan Carel Fabritius‘tan ders aldığı sanılmaktadır.
”Muhabbet Tellalı” adlı eserinde kullandığı sıcak renkler ve çarpıcı ışık-gölge etkisiyle 1650‘lerin Rembrandt okulu geleneğine emrindeki gibi görünse de daha çok İtalyan usta Caravaggio‘nun uslubuna yakındır. Kullandığı renkler göz önüne alınınca ”Muhabbet Tellalı”ndan önce yapıldığı düşünülen iki eserden, ”Evdeki İsa”, Hollanda da o dönemde yaygınlık şampiyon Caravaggio etkisini gösterir. Ayrıca ”Diana ve Arkadaşı” adlı eserinde mitolojiyi sıkça kullanan İtalyan fotoğraf üslubuna bir gönderme vardır. Bu eser, mitolojiyi kullandığı tek resmidir.
Johannes Vermeer, çoğunlukla konut içi sahnelerini resmetmiştir. Resimlerinde konu olan bu ağırbaşlı ve sessiz konut büyük muhtemelen ressamın kendi evidir. Hollandalı ressamların açık hava resimlerine olan yoğun ilgisine rağmen Vermeer, birkaç Delft manzarası haricen ev içi sahnelerinden vaz geçmemiştir. Nesneler ve kapalı, loş odaların atmosferi, ressamı daha çok ilgilendirdi. Çağdaşları daha fazla açık hava resimlerine alaka duyarken, o evinde kendisine olağanüstü bir dünya kurabiliyordu. Figürlerinde ve nesnelerdeki duyguyu çarpıcı bir şekilde izleyiciye geçirebiliyordu. Konuları aralarında jurnal hayatın banal olayları vardı; müzik dersi, mutfak, mektup okuyan karısı ve kendi atölyesi gibi sahnelerde sessizliğin büyüsünü ve ışığın gizemini yansıttı.
Onun resimlerinde her nesne bambaşka bir ruh öbür bir karakter kazanır. Bir meyve sepetinin, bir iskemlenin ya da bir halının; ışık, renk, leke gibi değerlerle hatasız verilişi, dokunun gerçekçiliği, kıvrımların yumuşaklığı resimlerinin reel anlamını oluşturmaktadır. Işığın kullanımı ve esere kattığı anlam, onu çağdaşı diğer Flaman ressamlarından ayırır. Resimleri yalnızca perspektif ve gölgelendirme açısından çok iyi olmasının yanı sıra vakit, varoluş, nesnelerin doğası gibi felsefi konuları da irdeler.
Johannes Vermeer, Protestan olasına karşın katolik bir kız olan Catherina Bolenes ile 5 Nisan 1653 tarihinde evlendi. Eşi ressama on dört çocuk doğurdu. Bu çocukların on tanesi yaşayabildi (üç erkek ve yedi kız).
1672 yılında XIV. Louis‘nin komutasındaki Fransız ordusu güneyden saldırarak Hollanda Cumhuriyeti’ni işgal etti. Bu sırada İngilizler de ülkeye savaş açmıştı ve doğudan da iki Alman piskoposu Hollanda‘ya zarar vermeye çalışıyordu. Tüm bu olaylar pek çok Hollandalının paniklemesine, dükkânların ve okulların kapanmasına sebep oldu. Bu şekilde geçen yıllar Vermeer’e keza bir artist hem de bir sanat tüccarı olarak büyük hasar verdi. Geniş bir aileye görmek zorunda olan usta borçlanmaya başladı.
Vermeer tablolarından yalnızca üç adam başına tarih attı. Bunlar: 1656 yılında yaptığı Muhabbet Tellalı, şu anda Louvre Müzesinde sergilenen 1668 tarihli Gökbilimci ve 1669 yılında yaptığı Coğrafyacı.
Muhabbet Tellalı’ndan sonra Vermeer’in bütün tabloları modern konuları ele bölge daha ufak boyutlu ve mavi, sarı, gri renklerin ağırlıkta olduğu eserler oldu. Çoğunlukla iç mekânlarda yer alan bir ya da iki kişiyi sol tarafta yer alan bir pencereyle betimledi.
Süt Döken Bayan (The Milkmaid) tablosu – 1658
Fotoğraf Sanatı tablosu – 1666
1660’da Vermeer tarzını iyiden iyiye geliştirmiş ve yoğun detaya sahip resimler üretmeye başlamıştı. Bu dönemde renk paleti değiştirilmiş, ayrıntılarıyla aydınlatılmış bir hal almıştı. Vermeer, tüm bu etkileri fırça darbelerini gizleyerek ortaya çıkarmış ve devlete ait fotoğrafik bir kalite ile sunmuştu. Vermeer’in fotoğrafik gösterme açısına en iyi misal “Delft Manzarası” çalışmasıydı. Bu “Minik Cadde” (1657-1658 dolayları)’dan daha sonra ikinci gösterme çalışmasıydı. Vermeer’in bilinen bu iki kayda değer dış mekan çalışması dışındaki tabloları, aydınlatılmış ev içleriydi.
Sanatçı Johannes Vermeer’in Delft Manzarası isimli tablosu Marcel Proust‘un Kayıp Zamanın İzinde isimli romanında önemli bir rol alır.
View of Delft (Delft Görünümü) tablosu – 1660
15.yüzyıldan gelen Flaman resim geleneğinin öğelerini resimlerinde ustalıkla öğütmüş olan Vermeer, doğduğu ve yaşadığı şehir olan Delft’de 1675 yılında ölmüştür. Onun devlete ait, 17.asır Hollanda resminin en çarpıcı ve başarılı yansımasıdır ve ama 19.yüzyıl sonlarında keşfedilen bu usta, kendinden daha sonra gelen pekçok öteki sanatçıyı derinden etkilemiştir.
Johannes Vermeer, 15 Aralık 1675 tarihinde Hollanda, Delft’de geçirdiği cinnet sonucu bir buçuk gün içerisinde 43 yaşında öldü. Eşi, yazılmış olarak kocasının ölüm sebebinin parasal baskıların oluşturduğu gerginlik olduğunu açıkladı.