Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu Biyografisi
Yavuz Bahadıroğlu, 1945 yılında Rize’nin Pazar ilçesi Hisarlı köyünde doğmuştur. Asıl ası Niyazi Birinci’dir. 1971 yılının Temmuz ayında istanbul’da gazeteciliğe başladı.
Yavuz Bahadıroğlu, Yeni Asya- Yeni Tür Gazetesi’nde Muhabirlik, araştırma-tahlil, görüşme ve fıkra yazarlığı yaptı. Gazete, dergi ve şirket yöneticisi olarak çalıştı. Itibar Baysal ve Veysel Akpınar isimleriyle köşe yazıları yazdı. Biryandan da çocuklara karşın kitaplar yazdı. Ana çıkışını Yavuz Bahadıroğlu ismiyle yazdığı romanlarla yaptı. İlk romanı Sunguroğlu ve arkasından yazdığı Buhara Yanıyor romanı ülkenin en çok satan romanlarından oldu. Çoğunlukla Osmanlı Devletinin değişik dönemlerini ele bölge otuzu aşkın romanı vardır.
1976 yılında, Yavuz Bahadıroğlu’nun yazdığı ve Çaka Bey‘in hayatını romanlaştırdığı Çaka Bey adlı kitabı piyasaya sürüldü.
1991 yılında gazeteciliği bıraktı. Sekiz buçuk sene diğer işler yaptı. 1999 yılında Akit gazetesinde her yerde yazmaya başladı.
Yavuz Bahadıroğlu, roman, çocuk kitapları, hikâye, araştırş senaryolar ve fikri eserler olmak üzere yüzlerce çalışmaya imza attı. Yurt içinde ve yurt dışında çeşitli konularda binlerce konferans verdi, dağıtılmış kurum ve kuruluşlardan ödüller aldı, iki kitabı Kültür Bakanlığı göre yayınlandı.
Yeni Akit gazetesinde köşe yazarlığı yapmakta iken 2014 yılının Temmuz ayında ayrıldı. daha sonra bitmiş benzer gazetede yazmaya devam etmiştir.
Yavuz Bahadıroğlu, Moral FM de günlük yorumlar yapmaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu, evlidir. 3 çocuğu vardır.
Yavuz Bahadıroğlu, Kemalist Yalanlar adlı kitabını 2015 yılında çıkardı.
Kitapları :
1. Biz Osmanlıyız
2. Müthiş Süleyman
3. Elveda Buhara
4. Sunguroğlu 1
5. Buhara Yanıyor
6. Fatih Sultan Mehmed
7. Malazgirt’te Bir Cuma Sabahı
8. Merhaba Söğüt
9. Yavuz Sultan Selim
10. Sunguroğlu 2
11. Kayıtdışı Tarihimiz
12. Sunguroğlu 3
13. Kanuni Sultan Süleyman
14. Kan Çıbanı
15. Çaka Bey
16. Endülüs’e Veda
17. Osman Gazi (Osman Bey)
18. Mısır’a Içten
19. Şehzade Selim
20. Kırım Kan Ağlıyor
21. Yavuz Sultan Selim ve Tanrısal Emanetler
22. Mimar Sinan (Mimarideki Osmanlı Mührü)
23. Fatih Sultan Mehmed ve İstanbul’un Fethi
24. Orhan Gazi
25. Harem
26. Selahaddin Eyyubi
27. Resmi Tarih Yalanları
28. Sel
29. Bir Devrin Bittiği Yer – Çanakkale (Gallipoli)
30. Yolbaşı
31. Şimşek Bayezid
32. I. Murat
33. Osmanlı’da Şehzade Katli
34. Yakın Tarihimizin Sır Perdesi
35. Osmanlı Padişahları (Beylikten Hükümdarlığa)
36. Dindarların Para ve İktidarla İmtihanı
37. Kâinat Sultanları (Osman Gazi’den Sultan Vahdettin’e)
38. Hayatı Aşkla Yaşamak
39. Sahipsiz Saltanat
40. Resimli Osmanlı Tarihi
41. IV. Murat (1.Cilt)
42. Karıncalar Savaşı
43. İki Kardeş
44. Çelebi Mehmed
45. Osmanlı’nın Büyüme Sırları
46. Yakın Tarihin Kara Kutusu
47. II. Murat
48. Tarihin Mayın Tarlası
49. Eşim Çocuğum Ve Ben
50. Fedakar Annem
51. Can’ın Anı Defteri
52. Yaşam Bir Avuç Gül Bir Parça Diken
53. Tarihimizin Dar Odaları
54. Babalar Eve Dönsün
55. İnancın Zaferi Çanakkale
56. Bediüzzaman Said Nursi (Hayatı Tefekkürü Mücadelesi)
57. Gülü Arayan Adam
58. Çanakkale Kıyameti
59. Keşmekeş
60. Kalp Seferi
61. Osmanlı Demokrasisinden Türkiye Cumhuriyetine
62. Osmanlı’nın Yazılmamış Tarihi
63. Ağalar Saltanatı
64. Zindanda Şahlanış
65. Adaletli Olan Kazanır (Erdem Hikayeleri)
66. Avukat Bekir Berk
67. Kemalist Yalanlar
Yavuz Bahadıroğlu’nun Yeni Akit gazetesinde 20 Mayıs 2015 tarihinde yayınlanan bir makalesi :
19 Mayıs münasebetiylene “Atatürk olmasaydı biz olmayacaktık!” türünden “gülünç” nutuklar attı!
İçimden sormak geldi: “Acilen Atatürk yok diye biz de mi yokuz?”
Bu nasıl bir yaklaşımdır, büyük bir milletimize ne korkunç iftiradır? Hem“Tarihten önce vardık, tarihten daha sonra varız” (Behçet Kemal Çağlar ve Faruk Nafiz Çamlıbel’in ortaklaşarak yazdıkları meşhur “Onuncu Yıl Marşı”nın bir mısrası) diye şiirler yazıp ders kitaplarına geçireceksiniz, milli bayramlarda ilkokul çocuklarına bas bas okutacaksınız; ayrıca de “Atatürk olmasaydı biz olmayacaktık” deyip kendi varlığınıza “iftira” atacaksınız!
Bir milletin varlığını tek kişiye endekslemek, fakat hastalıklı akılların ürünü olabilir: Abuk Subuk sapanlığın endazesiz biçimidir! Yağcılığın en damıtılmış şeklidir!
Hiçbir halk, birini methetmek için kendini böylesine yerle bir etmez!
Atatürk olmasaydı, biz ırk olarak tekrar var olurduk, fakat meselâ bugün giydiğimizi giymezdik ola ki…
Tanıdık Olmayan kıyafetlere bürünmez, “moda”nın arkasına takılmaz, “Anneler Günü”, “Babalar Günü”, “Sevgililer Günü” gibi kapitalist mantığın ürettiği“tüketim” sarmalına düşmezdik…
Alfabemiz değişmeyen, kültür kaynaklarımız diken tarlasına, kütüphanelerimiz türbeye dönmez, böyle kültürsüzlüğe hükümlü olmazdık…
Onca cami satılmaz, kiralanmaz, yıkıma bırakılmaz, “köklü değişiklik” uğruna onca insan sehpalara sürülmez, Dersim acımasızca bombalanmaz, İskilipli Atıf Öğretmen gibi nice hocalar değişik bahanelere kurban edilmez, Ayasofya Müze yapılmazdı…
Değil şapka giymedi, değil ezanı Türkçe okumadı diye insanlara zulmedilmezdi…
Hac ve umrenin yanı sıra, Türk müziğinin radyolarda çalınması yasaklanmazdı…
Ilk Kez Milli Mücadele kahramanları edinmek üzere, sayısız insan “hain” ilân edilmez, sürgünlerde yaşam sürmek zorunda kalmazdı…
Tekkeler, zaviyeler, dergâhlar, medreseler kapanmaz, şimdiki gibi yürek bağlarımız kopmazdı…
Kimsenin soyuna-sopuna, dinine-imanına, diline-ırkına, vicdanına-namusuna, dinine, tekkesine- medresesine, dergâhına-divanına karışılmayacağından, olasılıkla Şeyh Said, Dersim, Koçgiri, Düzce, Yozgat, Menemen olayları gibi karışıklıklar çıkmaz, kardeş kardeşe kurşun sıkmaz, kin tortusu birikmez, bugün PKK’yı besleyen Türk-Kürt ayırımı yaşanmazdı…
Batı’nın tüm lekeli suları üzerimize boşalmaz, böylesine ruhsal ve yüreksel kirlenme olmazdı…
Bediüzzaman’ın ve diğer âlimlerin kadr-u kıymeti bilinir, kıymetli vakitleri zindanlarda, hicranlarda tüketilmezdi…
Laiklik uğruna ocaklar sönmez, mazlum ırk hapishanelere sürülmez, başörtüsü zulmü yaşanmazdı…
İnancımıza ve geleneklerimize tutarsız olarak, Türkiye’nin heryerine heykeller dikilmez, onca harcama yapılmaz, çocuklarımızın beynine ecdad düşmanlığının yanısıra, din düşmanlığı tohumları da ekilmezdi…
Çerkez Edhem, Rauf Orbay, Kâzım Karabekir gibi, şahsa biat etmeyen vatanseverlere “hain” yaftası yapıştırılmaz, yanlış tarih yazılmaz, beynimiz keşmekeşe dönmez, Selçuklu-Osmanlı eserleri yağmalanmaz, belgeler satılmaz yoksa yakılmaz, nesiller kendi ninelerine ve dedelerine böylesine yabancılaşmazdı…
Hars ve irfanımızda kesiklik yaşanmayacağından, kitleler cehalete mahküm bir duruma düşmez, kitap okuma oranı böylesine düşük olmaz, saçma sapan şiirler yazılmaz, bunlar milletin çocuklarına zorla ezberletilmez, öğrencilere “Atatürk’ün sevdiği şarkılar” öğretilmez, “sevdiği yemekler”den laf edilmezdi…
Bir hayat hikâyesi (Hitabe) tarihi kaynak sayılmaz, nesiller yanlış tarih bilgisi almak gibi tüm hayatlarını etkileyecek böylesine büyük bir hataya sürüklenmez, CHP’nin bugün de amblemini teşkil eden altı ok, devletin temeline saplanmaz, devlet bir partinin eksenine girmez, “tornadan çıkma insan” yetiştirme uğruna yıllar ve nesiller heba edilmezdi…
Hilafet kalkmaz, İslâm dünyası bugünkü perişanlıkta savrulmazdı…
“Atatürk ilkelerine sadakat” diye bir şey olmaz, şahsi kanun çıkarılmaz, bütün partiler “Atatürkçü” görünmek zorunda kalmaz, tarihi belgeler yıllar boyu saklanmaz, milletin gerçeği öğrenme hakkı gasp edilmez, ahali, “demokrasi” yerine, 27 sene “Şefokrasi”ye talim etmez, sosyal, siyasi ve ekonomik anlamda hiçbir iyileşme sağlayamayan tek partiyi kesintisiz 27 yıl sırtında taşımazdı…
Çeviri kanunlar yerine kendi kanunlarımız yürürlükte olur, adli mekanizma güven kaybetmez, bir sürü “vasat akıl”, “üstün zekâ” gibi yutturulamaz, Osmanlı’yı aşağılayan diziler yapılamaz, şanlı geçmişimize dil uzatılamazdı…
Çeşitli ülkelerde Efendimizle dalga geçen karikatürler çizilemez, kitaplar yayınlanamaz, dergiler çıkarılamaz, filmler yapılamazdı (ama, Sultan II. Abdülhamid’in bu nesil yayınlara hemen müdahale ederek tepki gösterdiğini, ilk önce Amerika almak üzere İngiltere, Fransa ve Hollanda gibi ülkelere sahnelenecek oyunları kaldırttığını, bunun için de hilâfet gücünü kullandığını biliyoruz)…
Lozan da olmayacağından, Ege Adaları, Musul, Kerkük, Batı Trakya, Batum ola ki kaybedilmez, Ortadoğu şayet elimizden çıkmaz, tabiatıyla baş belâsıİsrail kurulamazdı…
Bizden bu dek: Artık gerisini siz getirin!